22 Mart 2009 Pazar

BURDAYIM ...SÖZÜMDE...

Çok uzun zamandır "burdayım... sözümde "şiiri var aklımda ."Bazı dizeleri benim sık sık kendime ve çevremdekilere takrarladığım sözleri anımsatıyor.Ve bu ara çok sık aklıma geliyor.
"Beklemesini bilmiyor acelesi olan ve nedense
Çekip gidiyorlar, kalanlar o kadar azız ki
O kadar azız ki mutluluk bile bizden çok" dizelerinden çok uzak bitr yerlerdeyim aslında .Benden ya da bizden çok mu mutluluk onun da sorgulamasında ya da ayırdımında değilim .Ancak,
"Burdayım sözümde,yanlışsa da bu istasyon
Bir ben yitirmedim galiba belleğimi bir de
Şiir yazanlar, ne kadardılar ve nerdeydiler
Hatıralar üretiyorum telgraf tellerinden
Akşamüstleri fesleğenleri suluyorum
Bekle demiyorum kimseye,unutma demiyorum"
ben daha çok bu dizelerdekonaklamaktayım bir süredir.Zaman zaman yanlış istasyonlarda durduğumun bilincinde... hatıralarımı seviyorum, geçmişimi de ...Çünkü o hatıralar ve geçmiş beni bu güne getirdi .Şimdiki "ben" geçmişine borçlu "ben" olmasını.İşte bu yüzden hala fesleğenleri seviyorum ,hala her yaz solsalarda, bu şehrin sıcağına dayanamayıp, inatla anneannemden fesleğen getiriyorum.Ve her bahar minik saksılarda nergis ve sümbül alıyorum.Şiirler okuyorum, filmler izliyorum ,yeni hatıralar biriktiriyorum eskiyeceklerini bile bile zaman içinde.
Sadece bir şey eskisi gibi değil artık kimseye "bekle " ve "beni unutma " demiyorum.Acelesi olan herkes gidebilir ve belleği zayıf olanlar unutabilir ,hatırda tutmaya değer bir şeyler yaşanmamışsa.Hep verdiğim sözlere sadık kaldım. İşte bu yüzden "Burdayım Sözümde"......KEKREMSİ BİR MUTLULUK YÜREĞİMDE...


BURDAYIM SÖZÜMDE

...Düşüyorum
Karıncanın peşine minik depremler oluyor
Yabanıl ot kokuları,sonra düşler,düşüyorum...
Puslu bir görüntü tarih dediğimiz ve kirli
Sular buharlaşıyor buluşalım dediğin denizde
Burdayım sözümde,yanlışsa da bu istasyon
Bir ben yitirmedim galiba belleğimi bir de
Şiir yazanlar, ne kadardılar ve nerdeydiler
Hatıralar üretiyorum telgraf tellerinden
Akşamüstleri fesleğenleri suluyorum
Bekle demiyorum kimseye,unutma demiyorum
Acı soysuzlaşınca tiranlaşıyor belleksizlik
İnat ve öfke,kaybediş ve kayboluş oluyoruz
Komikti dıştan bakınca dünya ama hırçın
Ayışığı,telgraf direkleri ve fesleğenler
Burdayız işte durgun bir sessizlikteyiz şimdi

Unutulan bir şey kaldı mı diye soruyor tiran
Kampana çalarken çöldeyiz o geniş çevrende Mısır'ı soyun diyordu
Musa belleksizdir firavun Babil ve burası iki istasyon iki uzak nokta
Belki bir imgede düzlem olabilen iki grilik
Düşler ve tarih inilecek son istasyon
Burdayım işte güzel bir yanlıştayım şimdi
Beklemesini bilmiyor acelesi olan ve nedense
Çekip gidiyorlar, kalanlar o kadar azız ki
O kadar azız ki mutluluk bile bizden çok
Ahmet TELLİ

11 Mart 2009 Çarşamba

8 MART, GÜZEL KADINLAR,ANKA KUŞLARI

8 MART, GÜZEL KADINLAR,ANKA KUŞLARI
Çiçek açtım ben!Size benden kıpkırmızı fettan çuha.



sümbül...



"Gelin" ağaç!


Yamaç' a da tıpkı bizim gibi yavaş yavaş bahar geliyor. yakında çiçeklenecek tüm yamaçlar.

Yamaç'dan yamaç görüntüleri...

Öyle hızlı ve öyle rutin akıp gidiyor ki yaşamım bu vaveyla arasında bulabildiğim tüm fırsatlarda kağıda kaleme çokca da klavyeye sarılıyorum.Ara ara da bahar fotoğraflarına. Bir tür terapi soluklanma, içe dönme, kendimi dinleme ihtiyacı bu ...
Hafta sonumu yazmak istiyorum bir haftadır olmuyor.Ve yeni bir hafta sonu geldi bile.Ceplerimi inanılmaz anılar,ruhuma gıda olsun diye ,yeni öğrenmelerle ve inanılmaz yoğun duygularla doldurdum.8-9 Mart kadınlarla ve bir çift güzel erkekle hoş yaşanmışlıklar kattı bana.Eminim hafta sonumuzu paylaştığımız diğer güzel insanlara da. ..
Nerden başlasam nasıl anlatsam...
Malum bu yine benim bıkmak yorulmak bilmeden, inatla katıldığım kendime yatırım yaptığım o seminerlerdendi.Hatta hafta sonu çalıştaylarımdan biriydi demek yanlış olmaz.Ama sıradan değildi ,katılanların güzelliğinden...Uzunca bir süredir aralarında olmaktan keyif aldığım drama grubumuzla bir çalışmaya daha ev sahipliği yaptık.Umarım bunlar başlangıç olur sonraki ev sahipliklerinin.Yeni öğrendiğimiz ve zevkle oynadığım"Çığ" oyunu gibi artarak çoğalır bu atölye çalışmaları ve seminerler.
Sevgili Hoca'mız Tunay Onursal'ın organizasyonuyla konuk ettik.Bu çalışmanın ortaya çıkmasında çok çaba harcayan Hocamız'ın günün sonunda ki güzel tebessümü görülmeye değerdi. Misafir hocamız Nalan Olgun'un ,bizimle birikimlerini paylaştığı bu "Okul Öncesi Eğitim Konulu Atölye Çalışması" doğru anda gelen "can suyu"m oldu.Tam da "ben işimi beceremiyor muyum" noktasındayken.Zaman zaman hayat dersi aldığım,kendime ve yaşamıma dair farkındalığımı artıran ,doyurucu dolu dolu bir çalışmaydı.Işıl ışıldı Nalan Hoca ;kendisi minik ,yüreği kocaman bir kadındı.Öyle doluydu ki ,hep şaşırtarak öğretti.Derse başlamadan daha yaşam felsefesini anlatıverdi çocuksu bir tutturmacayla...İlle de, hemen şimdi, "bana su verin ama, yerinizden kalkmadan" diyerek.Biz şaşkın ,misafirimizin istediği bir bardak suyu verememenin telaşını yaşarken dedi ki; "siz de olmayan bir şeyi veremezsiniz". Önce dolun ,sonra doldurursunuz."Ders mi istiyorsun al sana ders" dedi sevgili Hoca! Önce öğren!Sende varsa ,öyle verirsin; bırak başka kaygıları,telaşları... Anın tadını yaşa ve öğrenmenin keyfine var!Dolmadan taşamazsın, öğrenmeden öğretemezsin!. 8 Mart'ta onur duydum ;böyle güzel kadınlarla birlikte olmaktan.İyi ki Tünay Hoca bize bu güzel hafta sonunu yaşamamızı sağladı.Çok şey öğretiyorlar bana."Kibele Nalan Hoca" çiçeklendirdi bizi.Bahar gibiydi sevgili Hocamız geldi gitti bahar geldi!


Hercailer alımlı alımlı boy göstermekte yine.


Çalışmaları "Yamaç" da yaptık.Sevgili Sıdıka Hoca'myine tüm inceliği ve sevecenliğiyle bize kucak açtı, ev sahipliği yaptı.Yamaç Yumurcak'ın kardeşi.Binbir emekle doğduğuna hiç kuşku duymadığım ,tüm ayrıntıların ince ince düşünüldüğü her köşesinden belli, özenle düzenlenmiş Sıdıka Hoca'nın yeni doğan Anaokulu.Allah uzun ömürlü etsin ve Sıdıka Hocam'a ilerde bir gün Yumurcak ve Yamaç'ın torunlarını da görmeye nasip etsin derim."Yamaç"ı da çok sevdim ben "Yumurcak" gibi!Sevgi'nin ve emeğin değdiği eller nasılda belli olıyor.Mis gibi çocuk, mis gibi ahşap, mis gibi dağ, mis gibi bahar kokuyordu.Ve hafta sonum baştan başa güzellik kokuyordu.


Nalan Hoca bir masal anlattı,biz dinledik.Hep beraber devler ülkesinde yarıştık, sonun da "küçük dev"i alkışladık, çocuk olduk!Ama nasıl güzel bir masal!Ve masala ilişkin bir canlandırma yaparken ,ben ,masalda ki büyük dev olmak istedim ısrarla .Kalıbıma ve bunca senelik yaşantıma tezat.İkna etmem zor olsa da isyanım işe yaradı.Büyük devdim ,küçük cüsseli.Ama anladım ki; orada sadece ben değildim; inatla küçük cüsseli büyük dev olan!Yaşları kaç, meslekleri ne olursa olsun; güzel gözlü, kocaman yürekli o kadınlar!
İşte bu bizim masaldan sonra yaptığımız devimiz!Adı "MARTO" Mart'ta kalın bir çığlıkla doğdu, küçük dev!



Anne ,evlat,eş, öğretmen ,doktor ,avukat,akademisyen oluşlarını da bırakıp bir kenara, kendilerini var etme; yeniden, yineden üretme ve doğma çabasındaydılar, emek vererek.Bir tatil sabahı erkenden herşeyi yetiştirme ve herkese yetme telaşıyla ANKA KUŞU gibi. Mitoloji'de bilgi ağacına yuva yapar Anka kuşu.Ve bilgi ağacının yaprakları titrediğinde her bitkinin tohumu dökülür.Bu tohumlar dünyanın her yerine dağılınca da her bitki çeşidi kök salar yerleşir .Böylece insanoğlunun hastalıklarına deva olur ,iyileştirici bir eli vardır.Anka kuşu Simurg çok yaşlıdır dünyanın üç defa yıkılışını görür ve tüm zamanların bilgisine sahip olur .İşte bende bu yüzden anka kuşu kadındır ve bu kadınlardır diye düşündüm 8 Mart'ta.Kadınca bir gizemi,sezgisel bir dünya bilgisine sahip oluşu ve kadın eli değmişcesine bir iyi etme gücünü içlerinde barındırdıkları için.Evet ANKA kuşu onlar...Küllerinden bile kendini yaratabilecek emeğe, cesarete ,sezgiye ,bilgiye sahip olan...





Yıllar sonra ailem ve kan bağım olmayanlardan oluşan bir gruba, bir duruma ait olmanın, bir paylaşımın güzelliğini bana derinden yaşattıkları için hepsine teşekkür borçluyum.Onları sevdiğimi söyledim.Ama yazarak da dillendimek istedim hislerimi.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününüz kutlu olsun!











2 Mart 2009 Pazartesi

MART BENİ ŞAŞIRT!

Merhaba MART! Merhaba, çok sıkıldım çok yoruldum.Bana ışık ışık sevgi sevgi gel ve iyi ki insanlar var dedirt ne olur buna çok ihtiyacım var. Çocuklardan değil ama büyüklerden fenalık geldi.Geçen ay; "yuh! bu kadar mı fesatız, yuh! bu da mı dendi şimdi bana, yuh! bu kadar da haddini bilmezlik olmaz" dedim bir çoğunu sessizce bazende enayi yerine konulmamak için yüksek sesle....YUHH dedim.Yuhhlanacak öyle çok çirkinlikle, basitlikle karşılaştım ki...İnsan olmaktan utandığım, kaçarak bu dünyadan uzaklaşmak istediğim kendime yeni gezegenler aradığım yapamayınca kendime yeni dünyalar kurduğum dönemler oldu.Ama biliyorum ki; mesleğim, yaşamımın bana hediyesi...Bu nedenle "herşey çocuklar için!" deyip yola devam ettim.Ama o çocuklardan bazılarının ,utanılası davranışlar sergileyen , ebeveynlere sahip oluşlarına üzülerek. İşte tüm bu sebeplerden ötürü Mart beni şaşırt ! Mart beni şaşırt!MART BENİ ŞAŞIRT!Işıltılı şeyler olsun!
* * *

Geçen ay unutuluşlarımın ,üzülüşlerimin onca kalabalık da yaşamda yapayalnız oluşumu hissedişimin,annem, babam ,kardeşimin ve çok uzaktaki bir dostumun dışında hiç kimsenin doğum günümü bile hatırlanmayışının ayıydı.Ki ben uzun yıllardır bu dünyadayım.Hiç birinde doğum günümü çok önemsememişimdir.Nasılsa herkes doğduğuna göre herkesin 365 günden biri doğum günüdür diye düşünürüm.Anladım ki aslolan değerli hissedebilmek ve hatırlanmaktı.İçimi buran sanırım unutuluşumdu.Sevmedim seni ŞUBAT!Hem soğuktun hem acıttın canımı!sevmedim seni Şubat!
Hemen Suavi'nin o şarkısı aklıma geldi ."BENİ UNUTMA"(Şu müzik olayına çözüm bulunca atacağım.)Bu ay daha çok dostum hatırlasın beni daha çok!
* * *
...Şöyle hayal etmekteyim bir sabah uynamışım... pırıl pırıl bir gökyüzü aydınlık bir sabah.. kuşlar cıvıldamak da ve çiçekler açmış... ben kırmızı çiçekli elbisemle salınmaktayken, gökten çiçekler yağmış sonra da bir gökkuşağı...üstelik merdiveni olanından...Eeee durur muyum tırmanmışım... aaa oda nesi merdivenin sonu ışıklı bir havuz... gökten yıldızlar düşmüş yere... gökten yıldızlar düşmüş ve her bir yıldız çektiğim her sıkıntının karşılığıymış ve havuz giderek yıldızlardan görünmez oluyormuş!Masal bu ya!...:) toplamışım yıldızları eteğime... serpmişim o gökkuşağının tepesinden aşağıya... yere düşerken küçülen her bir yıldız yere düştüğünde minik su damlası gibi toprağın içinde kaybolur olmaz birdenbire kocaman bir tomurcuk oluyor ,sonra da kocaman açan rengarek çiçeklere dönüşüyormuşşş.... ehhh masal bu yaaa ...olur mu olur...DEVAMINI DA SONRA YAZARIM BELKİ .Ama masalda olsa sevdim bu düşü ben .Zaten düşler değil mi bizi, beni, herkesi ayakta tutan! Düşsüz ve yıldızsız kalmayın!

geldim...dinlendim

geldim...dinlendim..biraz anne şevkati,biraz baba elinin verdiği güven, biraz kardeş sevgisi...Ne iyi geldi.kırgınlıklarımı, hüznümü yalnızlığımı giderdim geldim...