18 Nisan 2010 Pazar

ÖĞRENDİM Kİ...EFLATUN RENKLİ YAŞAM ,LEYLAK, ERGUVAN VE ARAFTIR...

Bir koşu gidip geldim ;anne kucağına, baba ocağına...Biraz huzursuz muyum ne ?Yapacak işlerim çok, yarım kalmışları da bitirmek gerek...Bu nedenle hayli gerginim ,hiç bir yere sığmamakta ve işte bu yüzden taşmaktayım.Dönüşüm hızlı oldu... Kendimle birlikte, yapmam gereken işleri de taşımışım kafamda.Başlayamıyorum yeni bir şeye..Başladıklarımı da bitirecek gücüm ve cesaretim yok gibi. Arada bir yerdeyim, anlayacağınız.. Ne öyle ne böyle...Kendime de başkalarına da yaranamıyorum...Son dönemde ne Musa'ya ne de İsa'ya durumu var bende...
Bahar gelmiş Acıpayam'a... bahçedeki kiraz ağacı gelin olmuş da benim haberim yok!.Doyamadan bahara, koklayamadan leylakları geldim.Kahvaltıda , bir tutam taze naneden, içtiğim çay kokmakta hala burnumda...Buram buram Ohh mis gibi !... kokusunu duymaktayım sanki...
Geldim ama daha yolda sarıp sarmaladı beni hüzün. Hani ağlamayı beğenemezsiniz ya o biçim ! Neyi sorun yaptıysam kendime, bilmiyorum ...
Bir hüzün bir hüzün içim daralmakta... Kaçamıyorum ki kendimden, her taraf tomurcuk tomurcuk ben de ise bir hüzün ...Bir düş, bir bahar , bir yağmur, bir sıkıntı... Anlamadım nerelere götürsem kendimi ,nasıl mutlu etsem... Yarım işlerimi tamamlayıp içime huzur dolsun da sonra biraz baharın tadını çıkarayım....Erguvan olsun her yer istiyorum; içim, dışım ,yollar ,caddeler ... Evet evet ;tam da bunu istiyorum. Hatta Erguvan mevsimindeyken İstanbul, Boğaz ben orda bir gün batımı kahvemi içeyim. Dedim ya bir düş, bir yağmur ,bir bahar neler etti bana... Yaşam da düş , düşler de yaşam zaten.Başladığımız anla bittirdiğimiz an arasında - bu iki kapılı handa- yaşadığımız bu yaşam hep kendi ARAFIMız...
Leylak kokusu, Erguvan rengi... Eflatun oldum olası çok sevdiğim renk... Gün doğumu, bazen de gün batımı pembeden eflatuna ,mora kayan renklerle karşılaşmak ne güzeldir.Bir gün biterken bir gün başlar.Her son, yeni bir başlangıcı içinde barındırır.Yaşanan an ARAFTIR.Eflatundur"Araf".Baharda erguvanların, leylakların o güzel koku ve renkleriyle karşılaması beni... bazen deli bir hüzne ,bazen deli bir coşkuya götürür. İçinde pembenin delişmenliği mor'un hüznü vardır."Pembe"nin morarması, "mor"un pembeleşmesi... Hangisi doğru ?Bilemiyorum. Ama "mor" dan pembeye ,"pembe" den mora... Hayatın da bize öğrettiği bu değil mi.En çok bu geçişlerde öğrenmiyor muyuz? En çok acıtan bu geçişler değil mi?En çok sevindiren bu geçişler...Pembe ya da mor bir şeyin başı ve sonuysa Eflatun tüm hüznü ve delişmenliği ile yaşanan süreç değil midir?Sonuca odaklanırken kaç eflatunu farketmeden ,kaç leylak kokusunu duyamadan, kaç Erguvan rengini göremeden ıskaladık? Öğrendiğim şudur ki ;gidip geliyorum...ÖĞRENDİM Kİ; EFLATUN RENKLİ YAŞAM;LEYLAK, ERGUVAN, ARAFTIR..
Ataol BEHRAMOĞLU'ndan öğrendiklerim yetsin şimdilik...

Öğrendim ki

Öğrendim ki...
Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız.
Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz,
Gerisini karşı tarafa bırakırsınız.

Öğrendim ki...
Güveni geliştirmek yıllar alıyor,
Yıkmak bir dakika.

Öğrendim ki...
Hayatında nelere sahip olduğun değil
Kiminle olduğun önemli.

Öğrendim ki...
Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün
Ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek.

Öğrendim ki...
Kendini en iyilerle kıyaslamak değil
Kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir.

Öğrendim ki...
İnsanların başına ne geldiği değil
O durumda ne yaptıkları önemli.

Öğrendim ki...
Ne kadar küçük dilimlersen dilimle
Her işin iki yüzü var.

Öğrendim ki...
Olmak istediğim insan olabilmem
Çok vakit alıyor.

Öğrendim ki...
Karşılık vermek
Düşünmekten çok daha basit.

Öğrendim ki...
Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek
Hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.

Öğrendim ki...
'Bittim' dediğin andan itibaren
Pilinin bitmesine daha çok var.

Öğrendim ki...
Sen tepkilerini kontrol edemezsen
Tepkilerin hayatını kontrol eder.

Öğrendim ki...
Kahraman dediğimiz insanlar
Bir şey yapılması gerektiğinde
Yapılması gerekeni
Şartlar ne olursa olsun yapanlar.

Öğrendim ki...
Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor.

Öğrendim ki...
Bazı insanlar sizi çok seviyor
Ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyor.

Öğrendim ki...
Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz
Bazıları hiç karşılık vermiyor.

Öğrendim ki...
Para ucuz bir başarı.

Öğrendim ki...
En iyi arkadaşla sıkıcı an olmaz.

Öğrendim ki...
Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları
Kaldırmak için elini uzatır.

Öğrendim ki...
İki insan aynı şeye bakıp
Tamamen farklı şeyler görebilir.

Öğrendim ki...
Aşık olmanın ve aşkı yaşamanın çok çeşidi vardır.

Öğrendim ki...
Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar
Daha uzun yol yürüyor.

Öğrendim ki...
Hiç tanımadığın insanlar,
iki saat içinde,
senin hayatını değiştirir.

Öğrendim ki...
Anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatır.

Öğrendim ki...
Duvarda asılı diplomalar
İnsanı insan yapmaya yetmez.

Öğrendim ki...
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.

Öğrendim ki...
Karşısındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin
nereden geçtiğini bulmak zor.

Öğrendim ki...
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez.
Gerçek aşkların da!

Öğrendim ki...
Tecrübenin kaç yaşgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok,
Ne tür deneyimler yaşadığınızla var.

Öğrendim ki...
Aile hep insanın yanında olmuyor.
Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz.
Aile her zaman biyolojik değil.

Öğrendim ki...
Ne kadar yakın olursa olsunlar
En iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir.
Onları affetmek gerekir.

Öğrendim ki...
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor.
Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.

Öğrendim ki...
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın
Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.

Öğrendim ki...
Şartlar ve olaylar,
Kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.
Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.

Öğrendim ki...
İki kişi münakaşa ediyorsa,
Bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez.
Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.

Öğrendim ki...
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar.
Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.

Öğrendim ki...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.
Ataol BEHRAMOĞLU

14 Nisan 2010 Çarşamba

BAHAR...

Bahar geldi geçiyor... daha merhaba diyemedim bahara.."merhaba hoş geldin" diyecek kadar ne onunla ne de kendimle baş başa kalabildim.Umarım ben ona merhaba deyip kollarına bırakmadan kendimi alıp başını gitmez.Kaçtım bir ara buralardan, denedim onu bulmak için.Ama ucundan yakalar gibi oldum tekrar geldim ona doyamadan.
Kısmet ne diyelim MERHABA iyiki geldin diyeceğim boynuna sarılacağım.Ama daha vakit var demek ki... Biraz Frank SİNATRA ,biraz Fikret KIZILOK, biraz ondan biraz bundan...Bol nostalji ve anılarla müzik günümdeyim. her parçanın hatırası ...
...
bir kaybolma ,bir çakır keyif olma isteğim var ki; sormayın gitsin...Çokça da uyuyasım var.Gözümü açsam 3 ay geçse... ama zaman geçmese...YAĞMUR YAĞSIN AMA ISLANMAYAYIM...AŞK OLSUN, ACI OLMASIN !Böyle dilekler dilerken yakalıyorum kendimi ara ara...
Beni duymuşçasına Fikret Kızılok - usul usul sesiyle- dedi ki:
"Her siyahın beyazı gecelerin gündüzü de vardır"
...
Geçenlerde sevgili Zeynep'i okudum;kendimden geçerek.Çektiği güzelim fotoğraflara baktım .İçim gitti yine onun yeteneğine, o güzel bakışına... Yüreğiyle bakıyor "O". Gezinirken ben ,satırlar ve fotoğraflarda içimi acıtan -çok sevdiğim -Akgün AKOVA dizeleriyle karşılaştım...Ve çıkardım tekrar gün yüzüne.İçimin kuytu köşesinde sakladığım o dizeleri...

BAHAR

beni bu kentten götür diyorsun
çünkü burada
gitgide azalıyor manolya ağaçları
ve parklarda öpüşmüyor artık aşıklar
yaralıları almamak için sürücüler
hızla geçiyorlar kaza yerinden
gerçeği savunan sesler zayıflıyor
kendi harflerine dökülüyor aydınlar

beni bu kentten götür diyorsun
çünkü burada
içlerine çöküyor inandığım bütün insanlar
çiçek adları verilmiyor artık sokaklara
devrim şarkılarını çoktan unuttu meydanlar
yüreğin yağmura karıştığı yerde
içimi acıtan ne çok şey var

beni bu kentten götür diyorsun
çünkü burada
elmalar düşmüyor Newton’un kafasına
“Buldum” diye bağırarak hamamdan fırlamıyor Arşimet
yetmezmiş gibi
kentin Boğaz’ına takılıyor nükleer atık yüklü gemiler
itfaiyecilerin evleri yanıyor
yorganlarını ayırıyor yıllarca birlikte yatanlar

beni bu kentten götür diyorsun
çünkü burada
gözlerini gözlerimden kaçırarak konuşuyor insanlar
sahipleri adreslerinde bulunamadığı için
postacılar aşk mektuplarını çöpe atıyor
su içmeye indiğinde gece
katiller beyaz atlara biniyor
bağıran arabalara sarhoşlar

beni bu kentten götür diyorsun
çünkü burada
Karagöz’le Hacivat’ı şarkıcı sanıyor çocuklar
martılar çöplüklerde yiyecek arıyor
yalnız kadınların ağladığı oluyor otobüslerde
herkesi kurşunluyor kızgın adamlar
içi sıkıldığında avazı çıktığı kadar bağıramıyor insan
açık pencerelerden bile

beni bu kentten götür diyorsun
çünkü burada
burada
aşık olamıyorum
ister inan ister inanma

AKGÜN AKOVA

(Bu şiir, şairin "Sevdiğim Kadın Adları Gibi 1.Kitap" adlı yapıtında yer almıştır.)