14 Aralık 2010 Salı

Dream Song - Alberto Arcangeli

günlerden hüzündü...kurumuş çınar yaprakları... bolca unutulmuşluk... biraz yitmişlik biraz yitirilmişlik...böylece giderken bu müzik çalındı kulağıma dinledim...Mutlu oldum...YİTİRDİKLERİMİZ KADAR KENDİMİZE KATTIKLARIMIZDA VAR...Alberto seni seviyorum .Senin sesinden hüznüm bile cıvıltılı oldu... Şarkılarımın rüya, rüyalarımın şarkı gibi olmasını dilerken buluyorum bu ara... Hiç yoktan kulağımıza çalınan bir müzik uyarır bazen kara geceden bizi...



29 Eylül 2010 Çarşamba

MEVSİMLER GELİP GEÇTİ

Koca bir bahar, koca bir yaz geldi de geçti... Ben tekrar ve nihayet döndüm bloguma... Burdayım işte... Çok şey biriktirdim ve birden olmasa da yavaş yavaş aktaracağım...
Şimdi sıra Hazanda...Bakalım pembe- yeşil ilkbahardan ve sapsarı yazdan sonra güzel hazan sevgilim hazan bana neler sunacak...
Yalnızlığımın doruğunda, keyfinde, hüznündeyim...Çalışkanlığımın tam üstündeyim...Durun eski Türk filmlerinmde nasıl diyorlardı? Uygun cümlelerle halet-i ruhiyemi size tasfir etmek ihtiyacındayım....Hım hatırladım :
-Bedbin değilim müsterih olunuz lakin ara ara içimde bir sıkıntı tezahür etmekte.
.....
İşte ara ara bana gelenler geliyor ve biraz delişmenliğim tutuyor...böyle satırlar yazıyorum.

En son Nisanda yazmışım oysa öyle çabuk değişti ki hayatımın akışı ...Aslında her 4 yılda birden oluverdiği gibi.Ama umutlu ve dinginim... Pek çok sonbaharda başıma gelmiş olduğu gibi yine ayrılıklar ve köklü değişiklikler olsada hayatımda mutluyum.
Bundan sonra tekrar ve muhtemelen daha sık dillendireceğim kendimi.

7 Haziran 2010 Pazartesi

AŞKIN BÖYLESİ...

bir yağmur bir güneş...bir bulutlu bir gülücüklü hallerde Haziran...Sen ne kadar nazlı çıktın bu sene..Yağmur yağdı eyvah derken aaa o da nesi!Güneş aayyy çok sıcakladım!Derken; rüzgar ! Oldu mu şimdi bu derken; Ta ta taam süpriz!Gökkuşağı... Haziran ne cilveli ne edalısın !Haziran ne hoşsun sen!Neyse ki al al kirazların yeşil eriklerinle hoş gelmişsin...Haziran hep bir fettan,hep işveli bir kadın gelmiştir nedense bana....Amma velakin;yaza geçiş bu kadar nazlı olunca temkinliyim Temmuz'dan.Fazla naz aşık usandırmasın!Temmuz Haziran Hatun'a misillme yapmasın sen misin beni süründüren kapında günlerce bekletip bekletip şarrr diye yağmrunla ıslatıp sonra sıcağınla terleten...Öyle olmaz böyle olur deyip celallenirse bizim Efe Temmuz...Bilemem artık ben orasını bu iki aşığın arasında kalmaktansa alır başımı giderim...Ne diyeyim akl-ı selim davransınlar diye ummaktan ve "Allah Temmuz'un sarı sıcağından ,hışmından korusun" demekten başka çarem kalmadı...

18 Nisan 2010 Pazar

ÖĞRENDİM Kİ...EFLATUN RENKLİ YAŞAM ,LEYLAK, ERGUVAN VE ARAFTIR...

Bir koşu gidip geldim ;anne kucağına, baba ocağına...Biraz huzursuz muyum ne ?Yapacak işlerim çok, yarım kalmışları da bitirmek gerek...Bu nedenle hayli gerginim ,hiç bir yere sığmamakta ve işte bu yüzden taşmaktayım.Dönüşüm hızlı oldu... Kendimle birlikte, yapmam gereken işleri de taşımışım kafamda.Başlayamıyorum yeni bir şeye..Başladıklarımı da bitirecek gücüm ve cesaretim yok gibi. Arada bir yerdeyim, anlayacağınız.. Ne öyle ne böyle...Kendime de başkalarına da yaranamıyorum...Son dönemde ne Musa'ya ne de İsa'ya durumu var bende...
Bahar gelmiş Acıpayam'a... bahçedeki kiraz ağacı gelin olmuş da benim haberim yok!.Doyamadan bahara, koklayamadan leylakları geldim.Kahvaltıda , bir tutam taze naneden, içtiğim çay kokmakta hala burnumda...Buram buram Ohh mis gibi !... kokusunu duymaktayım sanki...
Geldim ama daha yolda sarıp sarmaladı beni hüzün. Hani ağlamayı beğenemezsiniz ya o biçim ! Neyi sorun yaptıysam kendime, bilmiyorum ...
Bir hüzün bir hüzün içim daralmakta... Kaçamıyorum ki kendimden, her taraf tomurcuk tomurcuk ben de ise bir hüzün ...Bir düş, bir bahar , bir yağmur, bir sıkıntı... Anlamadım nerelere götürsem kendimi ,nasıl mutlu etsem... Yarım işlerimi tamamlayıp içime huzur dolsun da sonra biraz baharın tadını çıkarayım....Erguvan olsun her yer istiyorum; içim, dışım ,yollar ,caddeler ... Evet evet ;tam da bunu istiyorum. Hatta Erguvan mevsimindeyken İstanbul, Boğaz ben orda bir gün batımı kahvemi içeyim. Dedim ya bir düş, bir yağmur ,bir bahar neler etti bana... Yaşam da düş , düşler de yaşam zaten.Başladığımız anla bittirdiğimiz an arasında - bu iki kapılı handa- yaşadığımız bu yaşam hep kendi ARAFIMız...
Leylak kokusu, Erguvan rengi... Eflatun oldum olası çok sevdiğim renk... Gün doğumu, bazen de gün batımı pembeden eflatuna ,mora kayan renklerle karşılaşmak ne güzeldir.Bir gün biterken bir gün başlar.Her son, yeni bir başlangıcı içinde barındırır.Yaşanan an ARAFTIR.Eflatundur"Araf".Baharda erguvanların, leylakların o güzel koku ve renkleriyle karşılaması beni... bazen deli bir hüzne ,bazen deli bir coşkuya götürür. İçinde pembenin delişmenliği mor'un hüznü vardır."Pembe"nin morarması, "mor"un pembeleşmesi... Hangisi doğru ?Bilemiyorum. Ama "mor" dan pembeye ,"pembe" den mora... Hayatın da bize öğrettiği bu değil mi.En çok bu geçişlerde öğrenmiyor muyuz? En çok acıtan bu geçişler değil mi?En çok sevindiren bu geçişler...Pembe ya da mor bir şeyin başı ve sonuysa Eflatun tüm hüznü ve delişmenliği ile yaşanan süreç değil midir?Sonuca odaklanırken kaç eflatunu farketmeden ,kaç leylak kokusunu duyamadan, kaç Erguvan rengini göremeden ıskaladık? Öğrendiğim şudur ki ;gidip geliyorum...ÖĞRENDİM Kİ; EFLATUN RENKLİ YAŞAM;LEYLAK, ERGUVAN, ARAFTIR..
Ataol BEHRAMOĞLU'ndan öğrendiklerim yetsin şimdilik...

Öğrendim ki

Öğrendim ki...
Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız.
Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz,
Gerisini karşı tarafa bırakırsınız.

Öğrendim ki...
Güveni geliştirmek yıllar alıyor,
Yıkmak bir dakika.

Öğrendim ki...
Hayatında nelere sahip olduğun değil
Kiminle olduğun önemli.

Öğrendim ki...
Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün
Ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek.

Öğrendim ki...
Kendini en iyilerle kıyaslamak değil
Kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir.

Öğrendim ki...
İnsanların başına ne geldiği değil
O durumda ne yaptıkları önemli.

Öğrendim ki...
Ne kadar küçük dilimlersen dilimle
Her işin iki yüzü var.

Öğrendim ki...
Olmak istediğim insan olabilmem
Çok vakit alıyor.

Öğrendim ki...
Karşılık vermek
Düşünmekten çok daha basit.

Öğrendim ki...
Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek
Hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.

Öğrendim ki...
'Bittim' dediğin andan itibaren
Pilinin bitmesine daha çok var.

Öğrendim ki...
Sen tepkilerini kontrol edemezsen
Tepkilerin hayatını kontrol eder.

Öğrendim ki...
Kahraman dediğimiz insanlar
Bir şey yapılması gerektiğinde
Yapılması gerekeni
Şartlar ne olursa olsun yapanlar.

Öğrendim ki...
Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor.

Öğrendim ki...
Bazı insanlar sizi çok seviyor
Ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyor.

Öğrendim ki...
Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz
Bazıları hiç karşılık vermiyor.

Öğrendim ki...
Para ucuz bir başarı.

Öğrendim ki...
En iyi arkadaşla sıkıcı an olmaz.

Öğrendim ki...
Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları
Kaldırmak için elini uzatır.

Öğrendim ki...
İki insan aynı şeye bakıp
Tamamen farklı şeyler görebilir.

Öğrendim ki...
Aşık olmanın ve aşkı yaşamanın çok çeşidi vardır.

Öğrendim ki...
Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar
Daha uzun yol yürüyor.

Öğrendim ki...
Hiç tanımadığın insanlar,
iki saat içinde,
senin hayatını değiştirir.

Öğrendim ki...
Anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatır.

Öğrendim ki...
Duvarda asılı diplomalar
İnsanı insan yapmaya yetmez.

Öğrendim ki...
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.

Öğrendim ki...
Karşısındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin
nereden geçtiğini bulmak zor.

Öğrendim ki...
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez.
Gerçek aşkların da!

Öğrendim ki...
Tecrübenin kaç yaşgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok,
Ne tür deneyimler yaşadığınızla var.

Öğrendim ki...
Aile hep insanın yanında olmuyor.
Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz.
Aile her zaman biyolojik değil.

Öğrendim ki...
Ne kadar yakın olursa olsunlar
En iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir.
Onları affetmek gerekir.

Öğrendim ki...
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor.
Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.

Öğrendim ki...
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın
Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.

Öğrendim ki...
Şartlar ve olaylar,
Kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.
Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.

Öğrendim ki...
İki kişi münakaşa ediyorsa,
Bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez.
Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.

Öğrendim ki...
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar.
Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.

Öğrendim ki...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.
Ataol BEHRAMOĞLU

14 Nisan 2010 Çarşamba

BAHAR...

Bahar geldi geçiyor... daha merhaba diyemedim bahara.."merhaba hoş geldin" diyecek kadar ne onunla ne de kendimle baş başa kalabildim.Umarım ben ona merhaba deyip kollarına bırakmadan kendimi alıp başını gitmez.Kaçtım bir ara buralardan, denedim onu bulmak için.Ama ucundan yakalar gibi oldum tekrar geldim ona doyamadan.
Kısmet ne diyelim MERHABA iyiki geldin diyeceğim boynuna sarılacağım.Ama daha vakit var demek ki... Biraz Frank SİNATRA ,biraz Fikret KIZILOK, biraz ondan biraz bundan...Bol nostalji ve anılarla müzik günümdeyim. her parçanın hatırası ...
...
bir kaybolma ,bir çakır keyif olma isteğim var ki; sormayın gitsin...Çokça da uyuyasım var.Gözümü açsam 3 ay geçse... ama zaman geçmese...YAĞMUR YAĞSIN AMA ISLANMAYAYIM...AŞK OLSUN, ACI OLMASIN !Böyle dilekler dilerken yakalıyorum kendimi ara ara...
Beni duymuşçasına Fikret Kızılok - usul usul sesiyle- dedi ki:
"Her siyahın beyazı gecelerin gündüzü de vardır"
...
Geçenlerde sevgili Zeynep'i okudum;kendimden geçerek.Çektiği güzelim fotoğraflara baktım .İçim gitti yine onun yeteneğine, o güzel bakışına... Yüreğiyle bakıyor "O". Gezinirken ben ,satırlar ve fotoğraflarda içimi acıtan -çok sevdiğim -Akgün AKOVA dizeleriyle karşılaştım...Ve çıkardım tekrar gün yüzüne.İçimin kuytu köşesinde sakladığım o dizeleri...

BAHAR

beni bu kentten götür diyorsun
çünkü burada
gitgide azalıyor manolya ağaçları
ve parklarda öpüşmüyor artık aşıklar
yaralıları almamak için sürücüler
hızla geçiyorlar kaza yerinden
gerçeği savunan sesler zayıflıyor
kendi harflerine dökülüyor aydınlar

beni bu kentten götür diyorsun
çünkü burada
içlerine çöküyor inandığım bütün insanlar
çiçek adları verilmiyor artık sokaklara
devrim şarkılarını çoktan unuttu meydanlar
yüreğin yağmura karıştığı yerde
içimi acıtan ne çok şey var

beni bu kentten götür diyorsun
çünkü burada
elmalar düşmüyor Newton’un kafasına
“Buldum” diye bağırarak hamamdan fırlamıyor Arşimet
yetmezmiş gibi
kentin Boğaz’ına takılıyor nükleer atık yüklü gemiler
itfaiyecilerin evleri yanıyor
yorganlarını ayırıyor yıllarca birlikte yatanlar

beni bu kentten götür diyorsun
çünkü burada
gözlerini gözlerimden kaçırarak konuşuyor insanlar
sahipleri adreslerinde bulunamadığı için
postacılar aşk mektuplarını çöpe atıyor
su içmeye indiğinde gece
katiller beyaz atlara biniyor
bağıran arabalara sarhoşlar

beni bu kentten götür diyorsun
çünkü burada
Karagöz’le Hacivat’ı şarkıcı sanıyor çocuklar
martılar çöplüklerde yiyecek arıyor
yalnız kadınların ağladığı oluyor otobüslerde
herkesi kurşunluyor kızgın adamlar
içi sıkıldığında avazı çıktığı kadar bağıramıyor insan
açık pencerelerden bile

beni bu kentten götür diyorsun
çünkü burada
burada
aşık olamıyorum
ister inan ister inanma

AKGÜN AKOVA

(Bu şiir, şairin "Sevdiğim Kadın Adları Gibi 1.Kitap" adlı yapıtında yer almıştır.)


17 Mart 2010 Çarşamba

"MARAL"IM....YAŞAMIMIN EN BÜYÜK ARMAĞANI

Hava ayaz mı ayaz, yerlerde kar var...İki ihtiyar, ortalarında 3-4 yaşında ya var ya yok ,bir kız çocuğunun ellerinden tutmuş hızlıca yürümekteler...Minik kız onların elinden kurtulup bir an önce varacağı yere varmanın telaşıyla "haydi ama gelmiştir şimdi" diyerek çekiştirdi ihtiyarları.Nineyle,dede hızlandı.Vardılar baktılar ki görmeyi umdukları yenice gelmişl..."Ben dedim size gelmişlerdir diye" bağırdı ve koştu odaya..
Bundan 27 yıl önce ilk defa 15 mart günü dünyalar güzeli bir bebek gördüm bizim evde...Üşümüş ,mosmor olmuş, soğuk ve ayazda...Sabah saat iki suları lapa lapa kar yağarken doğmuş da bebecik; vermemişler anneciğinin kucağına.Şimdi sarıp sarmalamışlar, pamuklara yatırmışlar yavruyu.Isınsın diye...İlk gördüğümde pamuklar içindeydi.Minik yumuk yumuk elleri ,kıpır kıpır buruşuk ayakları,ama ışık ışık gözleri vardı.Daha görür görmez anladım; bu hayatta ki en büyük armağandı bana "O". Yaşamın ve annemle babamın en büyük armağanı...Karar verdim hiç üşütmeyecektim "O"nu.Dokundum güzel tenine.Öptüm.Örttüm üstünü pamuklarla...O güzeller güzeli, ay parçası kardeşimdi.O yaşamımıza girince ailemiz kalabalıklaşmadı.Çoğalttı bizi, bir tatlı hoşluk,neşe geldi evimize.Aylardır beklediğimiz HOŞGELMİŞTİ.Adını düşünmüştük hayatımıza doğmadan önce .Babam MARAL'ım dedi.Annem Meral'im.Bense Minik'im.Minik'im şimdi güzeller güzeli bir bayan.Gözleri hala ışıklı ahu gözlüm,tatlı sözlüm Canım KARDEŞİM...Annemle babamın 2.defa anne-baba oluşlarının 27. yılını kutluyorum.İyi ki siz varsınız, iyi ki anne -baba olmuşsunuz bize.Ve iyi ki bana MARAL 'ı kardeş etmişsiniz.Doğduğum günü hatırlamıyorum elbette ama ,kardeşimin doğduğu gün kişisel aile tarihime dair, geçmişe dair hatırladığım en güzel gündür.

CANIM KARDEŞİM, CAN'DA ÖTE YOLDAŞIM,
Ömrüm yettikçe, gücüm oldukça hep yanında olacağım söz veriyorum.Ben ne kadar şanslıyım ki senin gibi yüreği, aklı güzel bir kardeşim var.İYİ Kİ DOĞDUN AHU GÖZLÜM.


9 Mart 2010 Salı

GECİKMELİ 8 MART YAZIM VE ATTİLA İLHAN ŞİİİRİ

ATTİLA İLHAN VE ŞİİRLERİ ÇOK ÖZELDİR BENİM İÇİN...Kimin için değildir ki eğer bu ülkede yaşıyorsa...Üniversite yıllarımda türküler ,şiirler dillendirirdik arkadaş muhabbetlerinde...Ve en çok okuduğum ve benden en çok okumam istenen şiirdi. Yıllar oldu kimseye sesli okumayalı... Attila İlhan kusura bakmasın ve ışık yağsın üstüne, şimdi bulunduğu yerlere... bazen haddim olmayarak değiştirirdim "ne kadınlar sevdim yoktular" dizesini ,"ne erkekler sevdim zaten yoktular" diyerek...Bu şiir çok güzeldir...Her okuyuşumda içim titrer.Bilirim; Attila İlhan başka bir duyguyla yazmış ammavelakin benim hep içimden "olmayan erkekler,bu ülkede kadınları yok sayan erkekler ve erkek egemen bakış açısı diye bağırmak gelir...

Nerden çıktı bu şiir ve bu feminist söylem?
Gecikmeli bir 8 Mart yazısı kabul edile
.. ve "kadınlar hep var" "Beyler bu böyle biline!..

HEP VAR OLAN YOKMUŞ GİBİ DAVRANILAN KADINLARA...



...
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
azıcık okşasam sanki çocuktular
bir akşam korkudan gözleri sislenir.
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle birsevmek görülmemiştir
hayır,sanmayınki beni unuttular
hala ara sıra mektupları gelir.
gerçek değildiler birer umuttular
eski bir şarkı belki bir şiir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
yanlızlıklarımda elimden tuttular
uzak fısıltıları içimi ürpertir
sanki gök yüzünde birer buluttular
nereye kayboldular şimdi kim bilir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir
ATTİLA İLHAN

Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e...

Arkadaşla sohbet edip dertleşiyorduk.Bu arada radyo açık arada bir arkadan kulağıma hoş müzikler geliyordu...Tam da diyordum ki arkadaşa; "doğruya doğru bile diyemiyorum şu günlerde..her dediğim "doğru"ya bir kulp bulup "eğri" ediyorlar...Direnince de gözümün üstünde ki kaş kusur oluyor"...Birden sustum gözlerim doldu... sustuk...Radyoda bu dizeleri okudu bir muhterem...Eeee "doğru söze ne denir"? Durun sakın buna da eğri demeyin! İmdattt!!!
...
Shakespare işte bu yüzden Shakespare'dir.Bütün mesele bu dizelerde bence.Olmak ya da olmamak işte budur aslen.Çünkü dizeleriyle her daim yaşamımızda olmakta ve doldurmaktadır diye düşünmekteyim.Ya siz?
....
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kız oğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e
Vazgeçtim bu dünyadan,dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.
Shakespare 66.sone

25 Şubat 2010 Perşembe


Göçük altında kalan maden işçileri ve hayatını kaybeden tekel işçisi için...
Toprağın üzerinde bile ekmek parası kazanmak zorken yerin altı elbettte kolay değil; mezar bile olur insana...elmas kara ...baht kara ...

10 Şubat 2010 Çarşamba

BÜYÜDÜM...

Bugün dedemi -ailemizin 98 yılllık Çınar'ını- kaybedişimizin 3. yılı, kardeşimin öğretmenliğe başlayışının 4. yılı, benim ise doğduğum gün... Herşey ne kadar iç içe... Aile tarihimizin unutulmaz tarihlerinden... Biraz buruk ama iyiyim. 1 yaş daha aldım. Büyüdüm...Yeni yaşım sevdiklerimle beraber güzel geçsin; dileğim.
Canım Dostlarım Sevtap, Tayfun,Gözde,Özgür,Serap ve Canım kardeşim hepinize kucak dolusu sevgiler... Dostluk çok güzel hatırlanınca... İyi ki varsınız iyi ki senelerdir neredeyse kendimi hatırladığımdan beri yaşamımdasınız.Hep beraber büyümek çok güzeldi hep beraber (yaşlanmak değil:) yaş almak da güzel olacak.


27 Ocak 2010 Çarşamba

ESKİ BİR HÜZÜNLE...

ESKİ BİR HÜZÜNLE...
10 yıldır telefonumda aynı melodi vardı. 10 yıldır aynı telefonu kullanıyordum. Belki farkettiniz. Zor bağlanıp bağlanınca da ayrılamama sorunum var benim. Hepi topu uyduruk bir telefon ... telefon ve arandığında çalan müziği de olsa bu böyle...
10 yıldır o telefonda biriktirdiklerim var benim....O telefon çaldığında yüreğim pır pır ettiği zamanlar oldu. O telefonun bir alınma hikayesi, o telefonu alanın ve kullanan "ben" in hikayesi var... yıllar geçti... o telefonda çalan türkünün ve o melodinin bir anısı var bende....
dağlar kızı... Erdal Erzincan'ın ilk tek başına yaptığı albümdü sanırım...Belkide Cem & Kutsal"dı tam hatırlamıyorum.Ve ben bir dağ başında öğretmendim...dağlar kızı çalardı telefonum ,arandığımda...Az aranırdım ne telefonlar popülerdi, ne de hatlar çekerdi.Dağlar kızını sadece sevenler bir de sevdalısı arardı.Bir sevda türküsüydü çalan.... Zordu herşey en az şimdiki kadar ve çokça da yalnızdım... Gözüm kulağım telefondaydı... yüreğim sevdamda, sevdam elimdeki telin ucundaydı.Günler geçti yıllar geçti... Dağlar kızı ovaya indi, yaramadı tekrar dağlara çıktı... Telefonun ucundaki sesler değişti ama o melodi hep yüreğinde kaldı....Zordu dağların kızı olmak!




ESKİ BİR HÜZÜNLE

Günlerdir eski bir hüzünle çıkıyorum voltaya
(kötüye işaret bu, üstelik yalnızlığa sığınıyorum)
Unutup gitmişim ezberimdeki bütün şiirleri
bulutlara bakıyorum uzun uzun, yalnız bulutlara

O uzak kasaba akşamları düşerken aklıma
tecrit'teki yine bir türkü tutturuyor
Ey kalbim sana denk düşüyor bütün bu acılar
acılar tek ve mutlak olan bir şeyi anlatıyor

Yağmur kuşları geçiyor avludan sürü sürü
dalların hışırtısını duyuyorum, üşütüyor beni
Ötede, kentin üstünde bir şimşek çakıyor birden
suretin yansıyor göğe ve her yağmur damlasına

Uzak bir anı oluyor her şey, silikleşiyor
ve alnım ateşler içinde, bir tutabilsen
unutup gitmişim bütün türküleri artık
(kötüye işaret bu, üstelik yalnız sana sığınıyorum)

Kısa süren hastalıklar vardır ya, işte öyle
geçip gidiyor akşama doğru hüzün bulutu
resmini asıyorum ranzamın başucuna yine
ve bir türkü tutturuyorum günün son çayında
-Teslim olmayalım halilim kurşun atalım!

AHMET TELLİ

güneşin kızları için el ele...

Duyurmak istediğim yeni bir kampanya var! duyarlılık göstereceğinizi düşünüyorum.İLgilenenler için bir tık! Lütfen duyarsız kalmayın hepimizin sıcak güvenli bir evde yaşamaya ihtiyacı ve hakkı var...

Yardım etmek ve daha ayrıntılı bilgi almak isteyen dostlar için adres:
GENÇ KIZ SIĞINMA EVİ DERNEĞİ
Koşuyolu Mh. Çetin Gümeç Sk. Başkanlar Sitesi A6-Blok Daire: 10
Koşuyolu- Acibadem / İSTANBUL



26 Ocak 2010 Salı

ÖZLEDİM...


denize bakmayı özledim..
Antalya,15 Temmuz,2009

çiçek çiçek kapıları özledim...
Antalya,15 Temmuz,2009
Saat gece yarısına bir kaç kala...ömrüm diyorum ömrüm neye ne kadar kaldı bilmiyorum. Ama güzel şeylere az kaldı diye düşünmek istiyorum.Bunca emeğim bunca çabam kocaman bir hiçe dönüşmesin!
Yağacaksa yağsın şu kar ama ayazı kalmasın... Ak bir örtü sararken içim sıcacık olsun!
Özledim...Özledim güzel şeyler duymayı... Özledim güzel muştular almayı... Özledim dostlarımın elini tuta tuta ışık ışık bakmayı...Özledim yağan karı pencereden bakarak izlemeyi..(pencereden bakmayı kar yağmasada özledim.)
Kayboldum...tekrar bulun beni...
özledim...


ÖZLEMEDİM SENİ

Hiç özlemedim seni
Özlemek dostluktandır
dostluğundan öte bulmalıyım seni

Sıcaklığını bulmalıyım
dokunuşlarını, kenetlenişi
Terimizle sulanmalı yeryüzü
güneş terimizle ışıldamalı sabah olunca

Apansız fırtınalar çıkmalı
sarsılmalıyım

Özlemek
yanında olmak isteğidir
gülüşünü görmek biraz da
Hiç özlemedim seni

Saçlarına gül takmam
bir ırmak gibi akıtırım ovaya
soluğunla yanar
dudaklarımın bozkırı

Akkor halindeki ufuk
bakır bir tel gibi eriyip gider
kraterler ortasında kalırım

Toprak yarılır birden
su kirlenir

Ürpertir bu coğrafya
bu serüven
ikimizi bir anda
yaşadığımı duyarım

Hiç özlemedim seni
Özlemek dostluktandır
dostluğundan öte bulmalıyım seni
A.TELLİ


Antalya, BEGONVİLLER VE KEMER 15,TEMMUZ,2009
Neşet Ertaş dinlemek istedim birden..."bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm..." tüm mesele bu mudur?

2 Ocak 2010 Cumartesi

2009 SENDEN ALACAKLIYIM...

Yeni yıla girişim yaptıklarımın ve yapamadıklarımın kafamda listelenmesiyle son buldu.Kapatacağım ve açacağım hesaplarımı gözden geçirdim. Hani iyi de oldu.Çantanızda biriken kağıtları ayıklamak, çekmecenizi yeniden düzenlemek gibi...Eee benim çekmeceler bir hayli karışınca zaman alacak düzenlemek.....Olsun üstesinden gelebilirim. Bunca yıl düğümleri çözen ben değil miyim? Yapacaklarımı, değiştireceklerimi yenileyeceklerimi belirlemekle başladım yeni yılın ilk saatlerine.Yani sevinçten havalara uçarak girmedim.Hiç özel değildi hatta sıradan günlerimin daha güzel olduğunu bile söyleyebilirim.

Daha az yetişkinle, daha çok çocukla görüştüm 2009 da...Eski dostlarımla daha az görüşmek, bazen unutulduğumu farketmek canımı acıttı önceleri.... yeni dostlar da hediye etti 2009 bana..Çokça kırılmışım bu sene...Az sevildiğimi hissetmişim ...Her kırıldığımda,sıkıldığımda da anne kucağına,baba ocağına koşmuşum... Huzurlu bir liman olmuşlar bana...Çok sevmişler beni...
Kardeşimi çok özlemişim, çok sarılmak istemişim... bu sene daha çok sarılacağım...
Daha sabırlı olmuşum ,büyümüşüm hatta biraz daha fazla tahammül göstermişim insanlara...Bilerek kırmadım kimseyi bilmeden kırdıklarım incindiklerim de varsa çok üzgünüm. En son istediğim şey gönül kırıklığı yaratmak...Düşünüyorum da bazen iyi niyetli davranışlarımdan yanlış anlaşılanlar olmuş, anlatmışım dilim döndüğünce...En yakınlarıma bazen gereksiz kaprisler yapmışım... Yine de sarıp sarmalamışlar beni...

2009 da az gezmişim önceki yıllara kıyasla... bundan mı ne hep kaçma bir yerlere gitme hayali kurmuşum...Bu yıl daha çok gezmek istiyorum. O gezmeler beni sakinleştiriryor...
Bu sene ki hiç gelmeyecek kaybım dedem olmuş...Benim ailemin 98 yıllık çınarı da devrilmiş,bıraktığı boşluğu önce hiç anlayamamışım. Koca ÇINAR!ı köye gidince görememişim. Yattığı oda boş kalmış bakamamışım...
Az insan girmiş hayatıma ,çıkarmamışım hiç kimseyi hayatımdan... ama bazılarıyla mesafeler girmiş.... beni incitenlerle mesafe koymuşum; iyi yapmışım...Kendimi korumayı,daha sakin olmayı öğrenmişim...Geçmişte üzenleri ben affetmişim... bilmem onlar affedebilecekler mi kendilerini.Bir bardak suda fırtınalar koparmamışım... Çok düşünüp az adım atmışım... Daha yumuşak, dingin olmuşum.Çok dinlemişim, az anlatmışım (buranın dışında )kendimi...Daha az konuşmuşum ruhuma dair, insanlarla...Yüzeysel şeyler paylaşmışım insanlarla derinime sokmamışım ,almamış içim gözlerime bakmayan insanları...
Evime daha çok bağlanmış, özlemişim uzakta çalışmaktan kaynaklı. Yalnızlığımı sevmişim.
İş hayatım çok stresli ve yorgun geçmiş. Kariyerime dair palnladıklarım yarım kalmış... Tekrar eğitim hayatımı sürdürme cesaretini bulamamışım.Resmi ilişkileri hala sevememiş adapte olamamışım.İş arkadaşlarıyla samimi ilişkiler kurmayı denedikçe kırılmışım.Biraz yalnız bir sene geçirmişim işte..
Birikimim olamamış yollarda geçen ömrümden ve dolayısıyla yola döktüğüm paralardan.Umarım bu sene başlarım...
İlk defa bu sene araba kullanmayı ve bir arabam olmasını istemişim.Çiçek bakmayı soldurmadan büyütmeyi başarabilmişim.
Verilen görevleri, sorumluluklarımı harfiyen yerine getirmişim.Hayallerimi bu sene biraz ertelemişim ... hatta hayal kurmaktan korkmuşum...

En çok çocuklarım mutlu etmiş beni... kan kusturduklarında "yok kızılcık şerbeti bu "diye avuttuğumda kendimi... Bilmiyordum tahmin edememiştim öylesine zor bir gruptu ki. Sonrasında böyle tomurcuklanıp çiçek açacaklarını.Öyle güzel açtılar ki; rengarenk ,farklı boyda ,tonda,kokuda,seste, renkteler... her biri birbirinden güzel ,benim çiçek çocuklarım...Nasıl da sınırlarımı zorladılar, nasıl dar ettiler bana o okulu...Karşılıksız verdiğim sevgim onlarda karşılık buldu .Anlıyorum artık boynuma sarılıp her teneffüste şimdi öpücük kondurup kaçtıklarında.Huzurluyum, mutluyum öğretmen olmanın keyfini sürüyorum bu aralar... Keyfini doya doya yaşadığım tek şey bu 2009'a ait kalemlerimden...

2010'a bir sürü yarım kalmışlıkla girdim. Tamamlayacağım ya da tamamen ortadan kaldıracağım hiç sevmem yarım işleri...Alacaklıyım 2009 dan...GÜZEL ŞEYLER GETİRMESİNİ DİLİYORUM BU YILIN BANA... DİRENCİMİ GÜZEL OLACAĞINA İNANMAKTAN YANA KULLANACAĞIM...


BU YIL Kİ PAROLAM...
OKUYUNUZ SİZDE SEVECEKSİNİZ....

"Yavaş yavaş ölürler,
Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler,
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.

Yavaş yavaş ölürler!

Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.

Yavaş yavaş ölürler!

Heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı görmek istemekten kaçınanlar.

Yavaş yavaş ölürler!

Aşkta veya işte bedbaht olup
yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için
risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar.

Yavaş yavaş ölürler!"


Pablo NERUDA