31 Aralık 2009 Perşembe

SIKINTILARIMDAN SONRA ORTAYA ÇIKANLAR II

Bazen içinize daral gelir... onca iş vardır biriken yapmak istemzsiniz de kafanızı boşaltmaya, gönlünüzü dinlendirmeye ihtiyacınız vardır... Amma velakin boş oturamzsınız siz. Huzur batar... İşte böyle zamanlarda güzeLkızkardeşimin desteğiyle ortaya çıkanlar...


Taktığım çantalar çiçeklensin istedim.
kapıma gelenler dönmesin... çaldıkları kapılardan güller taşsın istedim...

30 Aralık 2009 Çarşamba

"EĞER "...olursa YENİ YIL DİLEKLERİM

Güzel şeyler yapıyorum bu ara güzel şeyler... yaptıklarımın güzel şeyler yaşatması umuduyla bana ve başka insanlara... bir kısmı süpriz... Ama bir şeyler otursun elbet yazacağım.
Yeni yılda yapmak istediğim , olası bir kaç dileğim, isteğim var.Hiç paylaşmam bu olası dileklerimi ya olmazsa diye. Hoş olmayacaksa paylaşsamda paylaşmasamda olmuyor ya neyse.Ama bu yeni yıl biraz değişsin istiyorum bakışım yaşamıma.Ve işte bu yıl gerçekleşsin dediklerim.Ertelediklerim ,yapamadıklarım,yapacaklarım....Dileklerim....
  • Ürgüp- Göreme gezim
  • Piyer- Loti de "Okyanus Gözlü"yle kahve keyfi
  • Amasra'da çok değil bir gün (akşam Hoşafçı'nın yerinde "Tatbul"larla balık yesem, anı tazelesem yeter)
  • Doktoraya hazırlanacak cesaret
  • Drama eğitmenliği son aşamasını da son bir gayret tamamlamak( belgemi almak gerekli çalışmayı yapacak zamanı bulmak)
  • Kurucusu olduğum çiçeği burnunda .... Anaokulunu alnımın akıyla kurup bir noktaya getirmek
  • Mecburi hizmetimin bitmesi (mecburen gitmek zorunda olmamak)
  • Daha az sırt ağrısı, daha az eklem ,boğaz, boyun,ayak ağrısı(dökülüyorum :)yaşlanmışım)
  • Daha az kişiye ebeveynlik yapmak
  • Daha çok çocuğa yardım etmek
  • Okuma listemdeki kitapları kütüphaneme ve okuma haneme dahil etmek.
  • Çok yürüyüş, az pizza
  • İkea'ya olaysız gidebilmek
  • Manaslar'la daha sık görüşülen bol gülmeceli, paylaşımlı bir yıl
  • Daha çok anne kucağı ,baba ocağı
  • Yarım makalelerin nihayet bulup bir yerde en azından birinin yayınlanması
  • Sıkı bir yaz tatili
  • Bir kaç kez olsun giderek Spor salonu aidatını boşa yatırmadığımın huzurunu duymak
  • Dost muhabbetlerinde başka ve yeni soruların muhattabı olmak
  • En yakın şehirde gerçekleşecek Hasan Yükselir konserine gidebilmek
  • Gardenya'mın ve orkide'min çiçek açtığını görmek
  • Ayvaların çiçek açışına ,meyve verişine tanıklık etmek
  • Düzenli uyku.......
İlk aklıma gelenleri yazdım devamı gelirse ilave edeceğim...
Eskiyen yıl son anda nerden nasıl düştüyse payıma bir Can Yücel şiiri çıkardı.İçimi sızlattığından uzun zamandır okumayamadığım şiir...





EĞER
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiç bir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

...

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.


Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde "Onca ayrılığın birinci dereceden failidir." denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller, kendi belirsiz sahillerinde
amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya; canım ellerini tutmak isterse...

Evet sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
Kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
Mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!

CAN YÜCEL

20 Aralık 2009 Pazar

DÜŞLERİM DÜŞTÜ CEBİMDEN...

Düşlerim düştü cebimden... işçilerini göle döken zihniyetten mi,insanına kinle biber gazı sıkan polisten mi, işveren önlem almadığı için yerin yedi kat altı ona mezar olan işçiden mi ,birbirimize tahammülsüzlüğümüzden mi, eğitimsizliğin hat savhada oluşunun her daim her şeye zuhur edişinden mi aklım ermedi bu olanlara..Bilemedim ben,Mevlana' ya yurt olan bu toprak nasıl bu kadar çiğ insanlar yetiştirebiliyor...Yüzyıllar öncenin olgunluğu yüzyıllar sonra nasıl böyle evinsizleşiyor...Babaannem ;"içi doldukça başak eğilir,olgunlaşır...Tıpkı insan gibi...Boş başak dik durur. sadece kabuktur,koftur.Evini yoksa, bir tarla dolusu ekin bir çuval gelmez" derdi.Ve beğenmediği ,yanlış bir hareketini gördüğü insana "evinsiz" der başka bir şey demezdi.Daha da durulmazdı yanında.Bir süre "evinsiz kişi",kendine çeki düzen verene kadar görünmese iyi ederdi. Ne çok evinsiz insan görmekteyim.Televizyon izleyemez oldum.Karabasan gibi...Saygısızlık, seviyesizlik,bir kin , bir öfke gırla gitmekte ülkemde...Çocuklarım büyüyecek diye ödüm kopuyor.
Bu aralar çok sık düşündüğüm -bundan 4 yıl önce bugünlerde kaybettiğim- sevgili babaannemi çok özleyişimizden mi, bugün canım dostumun dedesininin mezarında beraber duygulanışımızdan mı, 2 gündür dinmek bilmeyen fırtınadan mı , mailime gelen bu şiirden mi bilmem düşsüz ,soğukta paltosuz hissettim kendimi.Üşüdüm...
Cevabımdır şiire...
ELBET İÇİMDE BİR SEZGİ VAR!
DAĞLARA YAZILASI AŞKLARA DAİR
NASİBİMİ ALDIM ÇOKTAN AŞKTAN VE BÜYÜK AYRILIKLARDAN YANA BEN
UNUTTUM DÜŞ KURMAYI
BEN BULAMIYORUM BULUR MU BİLMEM BİRİSİ SORULARIMA KARŞILIK
KİMSE KİM YANIT OLSUN YETER BANA...
...
"İçimde bir fil sezgisi,kopup gitmeliyim
Dağlara yazmalıyım aşkı ve ayrılıkları
Asminli düşler kurmalıyım ya da birisi
Karşılık bulmalı canımı yakan sorulara
Kim demiyorum kim olursa olsun"
A.TELLİ

Yeni yıla yeni düşler düşleyemedim henüz...


Meraklısına şiirin tamamı aşağıda....

Asmin
Kimdi cesaretimi kıran,üstelik
Yeni serüvenlere hazırlarken kendimi
Sesimi cılız,rüzgarımı yelkensiz
Bulan kimdi, ki şimdi geniş zaman
Kipiyle düşürüyor gölgesini anılarıma

Ama kimdi adını bir kadına ödünç verip
Doruklara çekilen büyülü doruklara
Biz Asmin dedik ona,sevgilim,kadınım,
Anamdı belki, ama o çoktandır
Üç bin metrenin altına inmiyor artık

İçimde bir fil sezgisi,kopup gitmeliyim
Dağlara yazmalıyım aşkı ve ayrılıkları
Asminli düşler kurmalıyım ya da birisi
Karşılık bulmalı canımı yakan sorulara
Kim demiyorum kim olursa olsun

Boynu kırılan bir oyuncaksam hırçın
Bir çocuğun elinde, ki celladım
Gözlerimi de oymuştu fırlatıp atarken
Yine de özlüyorum onu, niyetçi
Tavşanlara dönerken beklediklerim

Aynı soruyu sormaktan, minör
Ağrılardan yoruldum,gitmeliyim buralardan
İçimde buharlaşan cıvayı soluyorum artık
Yoruldum yoruldum yoruldum
Gereklilik kipinde yaşamaktan.

Ahmet Telli

13 Aralık 2009 Pazar

BU ÜLKE YAŞANILASI BİR YER OLMALI

Yıl sonlanırken, yeni bir yıla "merhaba" demek üzereyken ,kış olanca ağırlığıyla üstümüze inmişken , bütün işler bir o kadar üstümüze binmişken iyi şeyler de olmuyor değil. Hala biraz gün ışığı vurmakta üstümüze. Bazen bir tutam ışık bile umuttur.Tutunmak gerek sıkı sıkı ilk gördüğümüz ışığa ...
"Adıyaman'da bir çocuğum var" kampanyasıyla ilgili iyi haberler duymak ve katkıda bulunmak isteyeniniz varsa işte buyrun bir TIK.
İyi şeyler duymaya çok ihtiyacımız var. "O zaman iyi bir şeyler yapmaya kendimizden başlamak gerek " diye düşünmekteyim.Karanlığa küfretmek yerine, bir mum yakıp minicik bile olsa bir aydınlatma - gülümsetme - yaratma bize yakışır.
Ne çok ölüm ,hastalık,kavga , yokluk,yoksulluk , kar- kış ,kıyamet ,acımasızlık haberleri duymaktayız. İyi bir şeyler olmalı..."Bir şeyler yapmalı." Bu ülke yaşanılası bir yer olmalı...Hiç değilse bu yeni yıl ,bir kaç çocuk gülümsemesi bize ödül olmalı.

6 Aralık 2009 Pazar

YÜREĞİMİN SAATİ GÜZDÜ...

6.Aralık.2009 İncilipınar Parkı,DENİZLİ

Yüreğimin saati güz olduğundan mı bilmem bu aralar böyleyim işte... yoruyorum kendimi ayaklarımın sızısından uyuyamayacak hale gelene kadar...Sesim kısılıp boğazımın ağrısından yutkunamayacak hale gelene kadar... Gönlümün yorgunluğunu geçirmek için vücudumu yoruyorum.Sonra da yorgunum diye vızıldanıyorum...Var benim bir derdim kendimle...Kendime laf anlatamadıkça size anlatıyorum. Dinleyin o halde...
Kendi güz tarihimi tekerrür mü ettirmekteyim bilmem?"Hüzünbaz" günler geçirirken bir sihirbazı yitirdim ve halen beklemekteyim bu YOLGEÇEN HANI'nda...O yüzden ham armut yemiş gibi, kekremsi bir tat sıkışıp yüreğime oturdu..Bekliyorum. O sihirbaz, gelip beni bu YOL GEÇEN HANI'ndan alacak diye...Yol Geçen Han'ında bir defa daha bırakılmıştım. Saat baharıydı ömrümün; bütün çiçeklerim tomurcuktu.Birşeyler oldu :bir kar ,tipi ,boran... döktüm o bahar bütün tomurcuklarımı ben.O gün bugün seyyahlar uğradıklarında bu Han'a, ben de dillendiririm gönlümce hikayelerimi..Tüm hüzün yaprakları dökülüp taa ki , neşeli bahar gelene dek...
...
"Bu anlattıklarım hiçbir şey değil
Ama başıma geldi bütün bunlar
Birini beklerken, bilmediğim
Bir zamanlar"
.........


...
Saat yedi buçuğuydu güzün
Ve ben bekliyordum
Kimi beklediğim önemli degil.
Günler, saatler, dakikalar
Bıktılar benle olmaktan
Çekip gittiler azar azar
Kaldım ortada, tek başıma

Kala kala kumla kaldım
Günlerin kumuyla, suyla
Bir haftanın artıklarıyla kaldım
Vurulmuş ve hüzünlü

Ne var, dediler bana Paris'in yaprakları
Kimi bekliyorsun?
Kaç kez burun kıvırdılar bana
Önce ışık, çekip giden
Sonra kediler, köpekler, jandarmalar

Kalakaldım tek başıma
Yalnız bir at gibi
Otların üstünde ne gece, ne gündüz
Sadece kışın tuzu

Öyle kimsesiz kaldım ki
Öyle bomboş
Yapraklar ağladılar bana
Sonra, tıpkı bir gözyaşı gibi
Düştüler son yapraklar
Ne önceleri, ne de sonra
Hiç böyle yalnız kalmamıştım
Bu kadar
Ve kimi beklerken olmuştu
Hiç mi hiç hatırlamam.

Saçma ama bu böyle
Bir çırpıda oldu bunlar
Apansız bir yalnızlık
Belirip yolda kaybolan
Ve ansızın kendi gölgesi gibi
Sonsuz bayrağına doğru koşan.

Çekip gittim, durmadım
Bu çılgın sokağın kıyısından
Usul usul, basarak ayak uçlarıma
Sanki geceden kaçıyor gibiydim
Ya da karanlık, kükreyen taşlardan

Bu anlattıklarım hiçbir şey değil
Ama başıma geldi bütün bunlar
Birini beklerken, bilmediğim
Bir zamanlar.

PABLO NERUDA
(Çeviren : Hilmi Yavuz)

HÜZÜNLÜYÜM BİRAZ...

Yapamadıklarım yüzünden mi,yılın yorgunluğundan mı,hazanın hala gönlüme hazar getirmemesinde mi neden ben de bilmiyorum hüzünlüyüm biraz...

Suya bakıp da sessizce kendi dünyalarına dalan, iki dost olduğunu umduğum insanlar yüzünde mi, yanımda birinin olmayışını duyumsattıran bu fotoğraf yüzünden mi bilmem,hüzünlüyüm biraz...
...suya karışıp olanca güzellikleriyle, bu mevsim ömürlerini tamamlayan, herşeyin biteceğini hatırlatan bu yapraklar yüzünden mi bilmem, hüzünlüyüm biraz...
İçimi ısıtmadan ışığını dallar arasından gönderen bu sonbahar güneşi gibi ...Var olduğu halde, varlıkları içimi ısıtmayan insanlar yüzünde mi, hüzünlüyüm biraz...Önümde uzanan yolları görememden mi hüzünlüyüm biraz.

SON YAPRAKLAR...

sonbahar, tuttuğun bir sevgili eli olabilir bazen...

Uykumu almış, aydınlık bir sonbahara uyanmıştım ki... Sonrası kötü bir sabaha dönüştü...Attım kendimi ben de sonbaharın kucağına...Sonlanmaktaydı binbir renkli, bereketli mevsimim . Son yapraklardı ,2009 'dan bana kalan...2010' da tazelenir miyim?...Bilmem.. yoksa yaprağını döken ağaçlar gibi çıplak mı devam eder ,ayazda ruhum.Bildiğim; 2009 'un son günlerinde- iki arada bir derede- mutlu anlar yaratmaya çalıştığım.
bazen son-bahar "baba- oğul"un beraber hatırlayacakları ilk mevsimdir...


sonbahar... bazen önünüzde beliriveren yollardır.

3 Aralık 2009 Perşembe

YENİ YIL ÇOCUKLARA YENİ DÜŞLER GETİRSİN DİYE ... SICACIK...


"Bu yılbaşı siz de çocuk gülücüklerinde yankılanabilirsiniz.
Birmilyonkalem sitesi olarak Adıyaman’daki çocuklarımızla birlikte yeni yılı karşılamak istiyoruz.

Siz de bu kutlamaya katılmak ister misiniz?" ayrıntılı bilgi için " uzağa giden"i okuyunuz.

20 Kasım 2009 Cuma

SIKINTILARIMDAN SONRA ORTAYA ÇIKANLAR I

Sıkıntılı günlerimden , anlarımdan sonra ortaya böyle şeyler çıktı. Bir kısmını yeni ,bir kısmını bu yaz, bir kısmını geçen yıl yaptım. Ama ilham perim kardeşim MEROŞ'tur.Kendisine teşekkür borç bilinip kocaman kocaman öpülür.

EL EMEĞİM GÖZ NURUM

Biriktirdiğim gül yapraklarını en sonunda böyle bir kese dikip işleyip astım.Gül kokulu sabahlara uyanalım hep beraber diye...

Bu da kardeşimle eş zamanlı işlediğimiz çantam.O'nun çantasını da bir ara fotoğraflayıp buraya koyayım. O'nun üretkenliği ve yaratıcılığı çok dah fazla...İnanılmaz hoş şeyler yapabiliyor

Bu da sıkıldığım bir gün saat sabah üç sularında yapıştırdığım duvar sticker'ım siz olun tek başınıza böyle teferruatlı şeyleri yapıştırmayı denemeyin.
gül torbamın yakında görünüşü...

küçük lavanta torbalarım....O kadar çok yapmıştık ki dağıta dağıta bu kadarcık bırakmışım kendimize .

bu da hevesle alıp sonra da pek sade bulduğum ve küçük güllerle bezeyip süslemeye çalıştığım abajurum.Daha bu abajurla ilgili planlarım bitmiş değil. Gerçekleşince planlarım tekrar çekip atarım buraya.

ortalıktaki ıvır zıvırları tıkıştırıyorum bir zamanların yoğurt kasesine.


11 Kasım 2009 Çarşamba

KALP GÖZÜM KAN AĞLAR!

Akıp giderken gürül gürül bir hayat ,gördüklerim düşündürür elbet beni.
Aklımın kuytusundan çıkıveren , Şinasi'nin şu sözleri karşılar duygularımı.

"sôretim gerçi güler kalb gözüm kan ağlar"


30 Ekim 2009 Cuma

CUMHURİYET BAYRAMI KUTLAMA-MA-SI


Sana Hasret Sana Vurgun Gönlümüz
Neredesin Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost
Bu Gemi Bu Karadeniz
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost

Ararım İzini Dolmabahçeden
Bir Daha Dönmezmi Bu Yola Giden
İçimde Sen ,Gözümde Sensarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost

Kurban Olam Yürüdüğün Yollara
Kara Peçe Yakışmıyor Kullara
Uyan Bak Bizim Hallara
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost

Bulutlar Terinden, Dağlar Kokundan
Sarhoştur Sevdiğim Mahsuni Bundan
Bir Daha Gel, Gel Samsundan
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost
Aşık Mahzuni Şerif

...Öyle yoz öyle sıradanki herşey, gördüğüm en mış gibi yapılan kuru yavan bayram kutlamasınaaslında kutlama-ma-larına şahit olunca Cumhuriyet genci olarak üzüldüm.Kişisel aile tarihimde büyük büyük babamın Çanakkale'de şehit olup bir daha eve dönmeyişi ve 98 yaşındayken bile dedemin bunu hep aynı coşku,gurur ve gözleri buğulu defalarca anlatışı aklıma geldi.Üzüldüm....Dün yapmış olmak için yapılan bayram törenlerindeki ,ruhsuzluk...Halktan yok denecek kadar az insanın oluşu... Çocuklar için işkenceye dönüşen protokol yürüyüşleri...Üstelik bir gün önce de soğukta saatlerce yapılan protokol yürüyüş provaları.Bu bayramın içinin nasıl boşaltıldığının ispatı oldu bir kere daha benim için.Dediler ki,miniklerim bana ;"bayram bayram diyordun, çok sıkıcı! yürüyüş bayramı bu" ayaklarını tutup sızlana sızlana...

.. ve daha 7,8 yaşlarında belkide daha da Küçücük bir çocukken , tesadüfen komşu kasabanın pazar yerine gittiği o ender günlerin birinde, bir yaşlı adam oradaki köylülerden birine der ki;
" Yassıhöyük'ten birini bulun gelin bana".Bulurlar bir çocuk.
Der ki," amcam sen yassıhöyüklü müsün"?
"Hıı ben ordanım", der çocuk biraz ürkek .
"Amcam sizin ordan Abazlı Üsen(Hüseyin) varımış, sen pek bilmezsin ya büyüklerin bilir .İşte onunla biz Çanakkaledeydik .Onun genç bir karısı varmış, herhalde yaşıyosa da şimdi bir de çocuğu olcek sen gadar... İşte onlara söyle babaları Çanakkale'de galdı .Oğlum ,şehit oldu O Üsen, benim yanımda."

Dedem küçücük çocuk yüreğiyle anlar. Hiç göremediği babasıdır ve gelmeyecektir artık hiç.Tıpkı babasından önce ölen diğer 6 amcası gibi...Geride ona babalık edecek gözü yaşlı dedesi vardır; 6 erkek çocuğunu da bu vatan için veren.
Dedem elden ayaktan düşene kadar hep cumhuriyet bayramı törenlerine katılırdı.5 vakit namaz kılardı ama hiç engel değildi dindarlığı elbette Cumhuriyetçi'liğine.Yaşamıştı o yılları. Hep dualar ederdi namazlarından sonra Atatürk!e,kendi babasına,tüm şehit ve gazilere..."Şükür" derdi, "şükür bayrağımız var,cumhuriyet" var.
4 yıl askerlik yapmış 2. dünya savaşı sıralarında .Gittiğinde ilk çocuğu yoldaymış.Döndüğünde amcam 4 yaşında bir çocuk sokakta,tanıyamamış.Senin oğlun işte bu ,demişler.Kucaklamış."Kızmadın mı, kaçmadın mı dede? 4 yıl askerlik olur mu" derdik.Kızmam ben ,"savaşta babamı kaybettim" ama; "İsmet Paşa bizi savaşa sokmadı benim çocuklarım babasız kalmadı" derdi.
Biraz özel oldu belki ama bir cumhuriyet genci olarak kişisel aile tarihimin gizli çekmecelerini açmadan edemedim .Bu cumhuriyet bayramı çok üzüldüm.



BURSA NUTKU

Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek”
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.”
İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!

CUMHURİYET BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN!

"Dün Denizli'de Cumhuriyet bayramı törenlerine gölge düştü.Ama içimizdeki cumhuriyet aşkına değil...En güzel bayramı ülkemin bugün...Ne kadar içimiz burulsa da coşkumuzdan eksilme olmasın!Çocuklarımız bu ülkenin güzel topraklarında özgürlük marşlarıyla boy atıp serpilsinler..



KUVAY-I MİLLİYE DESTANIN’DAN

Düşündü birdenbire kayalardaki adam
kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri
Kim bilir onlar ne kadar büyük
ne kadar uzundular?
Birçoğunun adini bilmiyordu
yalnız, Yunan'dan önce ve Seferberlikten evvel
geçerdi Gediz'in sularını başı dönerek.

Dağlarda tek
tek
ateşler yanıyordu
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: "Uç" dediler,
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun basına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.

Nazım Hikmet RAN

27 Ekim 2009 Salı

ARMAĞANIMDIR...

...
Söyleyecek çok şeyim vardı.Ne söyleyeceğimi bilemedim. "Bu şiir olsun armağan" dedim.

YAK SEVDANIN ÇIRASINI
Ne hüzünler kurtarır seni
ne çeyiz sandığının ceviz gölgesi
ve ne de acının ses duvarındaki
yorgun ve bıkkın bekleyişler

Acılar karartmışsa bile günlerin duvağını
düşürmüşse de ilkyazın tomurcuklarını fırtınalar
hayat kendini yeniden yaratan bir bahardır
verecektir en olgun meyvelerini mutlaka
yeter ki hüzünler sarartmasın yüzünü

Yak sevdanın çırasını türkülerle
barajını yıkan bir ırmak gibi katil hayata
hüznün isyana dönsün artık
bitsin bezginliğin ölümcül suskunluğu
evde kalmış bir cinsellik değildir çünkü dünya
Ahmet TELLİ

23 Ekim 2009 Cuma

KENDİMDEN SAKLADIKLARIM VE SAKLAYAMADIKLARIM

..... içimde gizlediğim ve gizleyemediğim aşikar olan pek çok şey var...Böylece açık ettiklerim ve edemediklerimle geçti gitti son bir kaç ay.
Uzun bir yaz tatili... çok yorgundum iyi geldi... arkasından güz...yine bir telaş... çok yoruldum.... Ve beklenen oldu; hastalandım...Hasta olmak iyi gelir mi insana?Bana iyi geldi çünkü; dinlendim. Evet dinlenmem gerektiğini yatağa düşünce anlayanlardanım ben. Bu hep böyle oluyor. Ama bu hastalık iyi geldi bana.Bir ay oldu yoğun çaılşmaya başlayalı ve bittim ben .sonra şarja bağladım kendimi ve güzel güzel uyudum. Hiç çıkmadım evden. "Yağmur yağsın,ben evdeyken!Yağmuru izleyip kahvemi içeyim.Evde tadını çıkarayım bu güzel mevsimin"diye düşünerek araladım perdeyi bile. Okadar ki perdeyi bile açmadım. Şimdi bekliyorum umutla .Ama ben biliyorum ki ben ne zaman burnumu uzatsam ozaman yağacakyağmur .Telaş telaş koşarken dışarıda yakalanacağıma.Olsun!
Ders çalışmaya karar verdim. Uzun aralar verdiğim ,yarım bıraktığım işlere tekrar dönebilecek gücüm var mı ? Bunu henüz bende bilmiyorum.Birkaç sınava gireceğim ,hedeflediğim.Yetmiyor öğretmenlik...Kanımda sınava girmeye, yeni şeyler denemeye ilişkin hücreler harekete geçti sanırım yine.(Bu hücreler bana mahsus endişelenmeyin.)Her yıl kendime yeni bişeyler bulurum strese girilecek.Bakalım 10 gün öncesinden hazırlanılan bir sınavı kazanabilecek miyim?Çalışmam gereken çok konu var. Gözüm yemedi,yetiştiremem.Daha önceki senelerde çıkan sorulara bakacağım artık.Sonra ....
Sonrası süpriz kendimden bile saklıyorum.Girmeyi hedeflediğim sınav ve projeleri.Kimseye söylemeyin (haberim olmasın benim )ama bir bitirilmek üzere bekleyen Drama projesi , bir makale,bir müfettişlik sınavı,bir de önümüzdeki sene ancak girebileceğim dil sınavı var.Şimdilik "stres yapmayayım" diye kendimden sakladığım ,size el altından duyurduğum ,bu sınavlar var. Yapacak daha heyecanlı işler bulmazsam bunlarla zamanımı geçirmeyi planlamaktayım ,bu yıl.Eğer kendime haber verirsem, hepsini yapmam gerekir diye alıştıra alıştıra söyleyeceğim.
Tıpkı beynim ve gözlerim "yoruldun, uyu" derken "yok birascık daha oturayım" diyen ben gibi.Ne çok sey saklıyor kendinden, ne çok şey kaçırıyor insan sanki kendine yakalanmazmışçasına.Kendimden saklıyorum yapacaklarımı ,kendime kaçmamak için.
Sabah güzel bir yağmurla uyanayım istiyorum.Yollar ıslak... güzel bir yamur kokusu olsun pencereden içime dolan.Özledim yağmur kokusunu...Sanki yağsa yağmur herşeyi daha net göreceğim, bu kısırdöngü kırılacak.Toz bulutununu ardında görülmeyen şehrim gibi ,içimin renkleri aydınlanacak.
Güzel sesler duyayım, güzel muştular alayım,güzel çocuklar göreyim mümkünse gözlerimi dolduran az acı olsun bu ara. Periler uyutsun beni.O periler güzel tülden elbiselerle girsinler rüyalarıma...sıcacık etsinler üşüdüğümde beni...sıcacık ,sarmalanmış açayım gözümü ,ışıklı günlere.Kardeşim cıvıldasın başucumda...Uykumdan anne çorbasının kokusuyla, baba dokunuşuyla, sevgili öpücüğüyle uyanayım. Güzel düşler görelim hep beraber, hayra yoracağımız.Bu dilekler de kimseden kaçıramadıklarım.
KARDELEN

14 Eylül 2009 Pazartesi

GÜLÜŞÜNÜZ ÇOCUK GÜLÜŞLERİNE KARIŞSIN DİYE...


Önemlidir: aşağıdaki yazı ve adresler Sevgili UZAĞA GİDEN'İN SAYFASINDAN ALINMIŞTIR.Lütfen ilgiyle duyarlılıkla okuyup bu kampanyaya destek olunuz.
Okulların açılmasına sayılı gün kaldı.
33 köy 3003 öğrenci için bir şeyler yapmak istiyorsak acele etmeliyiz.
Çocuk gülücükleri karışmak isteyen dostlar!
Alış-verişe gitmeden önce İHTİYAÇ LİSTESİ lütfen göz atınız…

Bu arada her geçen gün çok hoş gelişmeler oluyor kampanyamızla ilgili.


Kırtasiye malzemeleri göndermek isteyenler için adres:
33 KÖY 3003 ÖĞRENCİ İÇİN EL ELE KAMPANYASI
Dursunbey İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü -10800
Dursunbey – Balıkesir
Tel: 0266 662 10 36

Para yardımında bulunmak isteyenler için banka hesap no:
33 KÖY 3003 ÖĞRENCİ İÇİN EL ELE KAMPANYASI
TC Ziraat Bankası - Dursunbey İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü
Eğitime Destek Hesabı - 52755380-5001



BİR HAZAN OLDU

Bir hazan oldu... geri geldim. Deli taydım yaz bahar döndü güze de yeşil çaırlardan sonbahar kızılına kahverengisine vuruldum da geldim.Ben geldim tekrar kendime.Ya da ben tekrar geçtim; kendimden . Hangisi doğrudur bilinmez amma...koca bir yaz geçti... önümde ise kocaman yaprak yaprak hüzün...zemheri...
Eylül sevgilim eylül,hüznüm eylül de yarılandı.On beşgün geldi de geçti bile eylül'den...Hazan mevsimim hazara döner mi bilmem. İlk Eylül yağmurları yağmaya başladı. Bende gizliden gizliye o deli ,o haşin ,o yalnız ,ürkek,kırık, biçare tarafım çağıldamakta.. .Yağmur yağdı Acıpayam'a....beraberinde bir güzel toprak kokusu, bir güzel ayın şavkı, bir eski ,kapkara zifir yalnızlık, kör kuyularımda tek başınalık...
" şimdi bana hangi dağın yeli...
hangi uçurumun uğultusu
hangi suların yıldız şavkları..."



DELİ TAY
sesinden ışık bakışlarından
zifiri karalık sızan deli tay
şimdi sana hangi dağın yeli
hangi uçurumun uğultusu
hangi suların yıldız şavkları

kıyı kıyı git de düşme bir çölün
serabına diyen babanın yüzü
gümüş eğerini fırlatıp attığın
vadiye benziyor öylesine sisli
öylesine ıssız ve heder edilmiş

toynakların çakmak taşı kav ve
kıvılcım. soluğunsa hareleniyor
yamacın karlı soğuğunda bezirgan
bakışlı bu göç yolu hiç bitmiyor,
bitmeyecek belli ki

trabzon varna ürdün
lübnan ve dünyanın bütün
sefillikleri şimdi bu
ayışığının altında nasıl
uyuyabilir şaşıyorsun
aklına albruz geceleri geliyor

terkinde kaçırdığın kızlar,
sahtiyan çizmeli silahşörler
düşüyor aklına emceklerine süt
yürümüş gelinleri obanın
güngörmüşlerini at hırsızlarını
telef olan çocukları düşünüyorsun

güneye, çöle dönme yüzünü
demişti ya baban: süvarin
duymadı at öğüdünü deli tay
dundandır kızların cariye
silahşörlerin emirkulu oluşu

bundandır tarih denilen sarsağın
sana ayırdığı sayfalar ki eksik
yanlış ve alfabesi unutulmuştur
heba edilen bir rüyanın sabahında
anlatma bunları bana deli tay

ezberimdedir büyük babamın çölde
kayboluşu, nineminse çıldırması
padişah hareminde anlatırlar ki
muhacir olanın hicrandır ömrünün
yarısı

alnı akıtmalı atlar geliyor
gözümün önüne ve bir de
camiden uzak duran ozanın
kafkas'dan getirdiği tha'ya
eyvallah demeyişi bir daha

gümüşün beyazı nehre, ayın
gölgesi düşmüşse eğer kadere şair
bir tetik boşluğundadır ve söz kar
etmez olur çerkes'e atlar da
yılkıdadır çünkü, yürek de

sesinden ışık bakışlarından zifiri
karanlık sızan deli tay şimdi
sana hangi dağın yeli hangi
uçurumun uğultusu hangi suların yıldız şavkları

Ahmet Telli

9 Ağustos 2009 Pazar

MERHABA

Merhaba,
"Dünyanın ucunda bir gül açılmış
Efil efil esen yele merhaba
Karanlığın sonu bir ulu şafak
Sarp kayadan geçen yola merhaba"

Gitmiştim ben buralardan; belki farkettiniz belki farketmediniz.Uzunca bir süredir ayrılığımız bu sebeptendir. Kendimi bulmaya gittim. Ve aradım onu esen rüzgarlarda , batan güneşte,seher yelinde , denizin dalgasında, içimin isyanında... Anne kucağında ,baba ocağında...Bir uzun gitmeydi; gelmek için tekrar kendime.Güzel yerler,güzel renkler gördüm,güzel çocuklar sevdim, güzel şeyler tattım, çok kitap, çok insan okudum. Güzeli görmeyi seçtim, büyük bir itinayla.Sevdiklerimle özlem giderdim. Taşmak için dolmak gerekiyordu.Dolmaya gittim.Bedenim çok tembellik etti; amma velakin zihnim çalıştı hep."Sevdalı başım" hiç uslanmadı.
Sahi siz hiç kendinizden gittiniz mi?Bir hava alıp geldiniz mi bulmak için kendinizi?
Kardelen

2 Temmuz 2009 Perşembe

SİVAS'IN ANISINA... GİDENLERİN ARDINDAN...



AYDIN MISIN ?

Kilim gibi dokumada mutsuzluğu
Gidip gelen kara kuşlar havada
Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden
Tabanında depremi kara güllelerin
Duymuyor musun

Kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere
Çabuk ol

Tam çağı işe başlamanın doğan günle
Bul içine tükürdüğün kitapları yeniden
Her satırında buram buram alın teri
Her sayfası günlük güneşlik
Utanma suçun tümü senin değil
Yırt otuzunda aldığın diplomayı
Alfabelik çocuk ol

Yollar kesilmiş alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
Korkuluk ol

(1968)
Karakılçık adlı şiir kitabından (1969)
Bütün Şiirleri 1927-1991(Çınar Yayınları)
Rıfat ILGAZ
(Sivas'ta yakılan dostlarının acısına dayanamadı ,her daim umutlu, dirençli olan Rıfat Ilgaz. Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan son yazısında da özetle ''Yaşamla ölümün artık bir anlamı kalmadı, her şey yalama oldu'' diyordu.Yalama olan bu yaşamda daha fala kalamadı ve " Koca Çınar" devrildi Sivas Katliamından 4 gün sonra.)
GÜNLERDEN ÖYLE BİR GÜN
Günlerden öyle bir gündü;
Üstüne tarih düştüğüm.
Gözümün önüne geldi birden
Balkıyan güzel yüzün.

Ve yüreğim yandı söndü,
Ter bastı avuçlarımı.
Bir işlek kovan uğultusu
Kapladı kulaklarımı.

Uzandım usulca cigarama;
Yavan ömrüme katık.
Ben o gün öldüm gülüm,
Bir daha ölmem artık..
Metin ALTIOK

BU AŞK, BU ŞEHİR, BU KEDER
1.
hoşça kal ayak izim
serseri sokaklarda
hoşça kal
kendine bir başka
gökyüzü büyüten
kardeşim
gece feneri
hoşçakal kal çaldığım
Islık
söylediğim türkü
doludizgin karlarda.
hoşça kal
annemin
yüzü
hep beyaz yaşmaklı
sırı dökülmüş bir yalnız
aynada.
hoşça kal
dolunayın
altında
ıhlamur ağaçlarına
kazıdığım
şey
hoşça kal uzaklarda yanan
anızların parıltısı hoşça kal.

2.
bir gün gelecek bu gün de
bir anı olacak nasılsa
oturduğumuz bu masa
bu kum saati, bu rüzgar, bu eski
komodin
bu kırık
sandalye
bu kelepir yürek
bu aşk
nasılsa.

3.
hoşça kal ayak izim
serseri sokaklarda
hoşça kal
yarım kalmış
duvar yazıları
hoşça kal
bir gün gelecek
akacak yeraltı suları
hoşça kal
yakut, bezirgan, gön
hoşça kal eski zaman
aktarları
gidiyorum
bu şehri bu yağmuru
bu düşleri
bu aşkı bu kavgayı bu kederi
size bırakarak.

Behçet AYSAN

ÜLKEMDE BU KADAR UCUZ MU İNSAN HAYATI?

Az evvel önceki yıllarda yazdıklarıma baktım...2 yıl önce bu zamanlarda sabaha karşı yazdığım satılara takıldı gözüm.Yüreğim burularak ,gözlerim dolarak herşeyin hızla değiştiği ülkemde zihinlerin değişmediğini düşünerek okudum.


3,Temmuz, 2007 saat:5:48
ÜLKEMDE BU KADAR UCUZ MU İNSAN HAYATI?

NERDEN NEREYE GELDİK BİR ARPA BOYU YOL ALAMADIK...

Sene 1993... Temmuz ayının 2 .günü ozanlar şehri Sivas, şenliğe hazırlanmaktadır .O kenttir ki yüzyıllar ötesinden gücünü alarak beslemiş büyütmüş Pir Sultanları, Aşık Veyselleri... Cumhuriyet'in özgürlük ateşinin yakıldığı kenttir.Aydınlık Türkiye özleminin yeşerdiği yerdir. O kenttir ki ,ev sahipliği yapar yüzyıllarca yıllarca ozanlara, şairlere, sanatçıya ve insanına...Dolaşan uğursuzluğa inat başlar Pir Sultan Abdal Şenlikleri....Başlar da başlamasına kara kara alev bulutları sarar dört bir yanı, mezar olur güpegündüz o kent onlarca insana...Ki Onlar Türkiye'nin aydınlık yüzleridir... Hepsinin yüreği de ,kendi de, BİR ATEŞ PARÇASIDIR.Ateş ateşe ne kadar tesir etti bilinmez ama; hala yaşamaktadırlar. Yanan ettir, kemiktir ,bedendir...

YANSA DA ET; FİKİRLER ,TÜRKÜLER,DÜŞÜNCELER KÜLLENİR Mİ?

BEYNİN IŞIĞI YAKILABİLİR Mİ?

Sene 2007...Ocak ayının 19.günü Ermeni asıllı tanınmış Türk gazetecisi Hrant Dink, İstanbul’da güpegündüz bir caddenin ortasında öldürülür.O insan ki hem Türkiye'lidir ,en az bizler kadar… hem de düşünen ve fikir yoran bir insandır, ülke insanı ülke insanının güzel yaşaması adına... Katıl ya da katılma fikirlerine, düşünmek düşündüğünü söylemek bir şeydir önemlidir.Hiç düşünmeyenlerin ,üretmeyenlerin aksine…Köstebek gibi toprak altında yaşayanlara inat...Ve O İstanbul ki kentler kenti; fikri ,düşünceyi, sanatı yüzyıllar ötesinden gücünü alarak beslemiş, büyütmüş...Aydınlık insanların kalbinin attığı bir ulu kent ....Ancak mezar olmuştur O, pek çok yazarına, aydınına...

Bu gün Sivas Katliamı'nın 14. yıldönümünde Hırant DİNK Davası görüşülmeye başlanmıştır. Kaç yıl sürecek bu dava, nasıl sonuçlanacak ,kaç hakim, kaç savcı ,kaç şehir değiştirilecek bu süreçte? Ve kaç tane daha benzeri olay yaşarsak; artık birbirimize tahammül edeceğiz demokrasi oturmuş olacak güzel “Ülke”mde.Yüreğimi sızlatan bu çakışma 2 Temmuz'u 3 Temmuz'a bağlayan gece benim uykumu kaçırdı.Ve düşündüm ülkemdeki tüm düşünen, üreten söyleyecek sözü ,çalınacak sazı olan insanlar kalmayıncaya kadar mı ölünecek...Onaylamadığımız şeyleri ,düşüncelerine katılmadıklaırmızı bizim gibi olmayanları yıkıp öldürmekte miyiz hala ?Sivas'tan sonra, geçen 14 yıl bize bunu mu öğretti? Çıkarılan ders bu mudur? Demokratik insanlar Ülke'mde böyle mi yetişecek?Bu gün doğan çocuklar böyle bir ülkeye mi gözlerini açacak.?Sivas "ölü ozanlar kenti" olmuştur , "ölü yazarlar kenti" olmuştur İstanbul...Sene 1993 bir yangın, sene 2007 sokak ortasında boylu boyunca uzanan bir adam... Ne değişmiş...Utanılacak şeyler mi yapıyoruz ?Daha da ötesi çocuklarımız bizden utanacak mı ?Büyüdüklerinde nasıl hesap verir insan evlatlarına...O bizim gibi düşünmüyordu, bizim soyumuzdan değildi, bizden farklıydı inancı...Bu yüzden öldürdük, yaktık mı denir? Bu kadar ucuz mudur insan olmanın bedeli...Hayatlarımız bu kadar mı ucuzdur...

14 yıl önce Sivas'ta, bu sene İstanbul'da ,

ÖLDÜRÜLEN,YAKILAN;OZANLAR, SANATÇILAR,YAZARLAR DEĞİL,

BU ÜLKEYİ YURT EDİNMİŞ İNSANLARIN VİCDANI DEĞİL MİDİR?

Kardelen

Gün Tutuşur

Gün tutuşur canım gece tutuşur

Zindanlarda tutsak canlar tutuşur
Gülüm toprak olur yele karışır
Yürür gelir canlar yollar tutuşur

Sıvas ellerinde sazım tutuşur
Söz tutuşur canım türkü tutuşur
Teller bizi söyler diller yarışır
Özgürlüğü yazan kalem tutuşur

Canlar can olur da eller tutuşur
Dost evnide canım sevda tutuşur
Pir Sultanlar ölmez binler yetişir
Akar gelir canlar tarih tutuşur
Pir Sultan Abdal







30 Haziran 2009 Salı

KİRAZ MEVSİMİ




Hüzünlü müyüm?Evet.Küskün müyüm? Hayır.Kırgın mıyım ? Evet.İncindim mi?Evet.İncittim mi? Evet.Kiraz mevsimindeyiz...

"...
Strawberries cherries and an angel's kiss in spring
çilekler,kirazlar ve baharda bir melegin öpücügü
My summer wine is really made from all these things
benim yaz şarabim gercekten bunlardan yapılır."diye başlayan şarkıyı dinledim.Hikaye odur ki ;bir kovboy gönlünü ve mahmuzlarını yaz şarabı karşılığında bir güzel hatuna kaptırır-içimden bir ses sadece yaz şarabı olmadığını söylüyor ama neyse...herkesin özelinden bize ne değil mi ya:)kiraz mevsimi ,şiirde ki gibi...Yaz kokuyor,aşk kokuyordu. Ve aklıma aşağıdaki Sait Faik şiiri geldi. Aşağıya yazdım.Haziran da bitti...


Summer Wine-The Coors with Bono
Bu şarkıyı şu kişiler de söyler :Ville Valo &Natalia Avalon .Ve bu ikiliden dinlenmesi ısrarla tavsiye olunur.(buraya biraz açık,çıplak bulunabilecek, görüntüler nedeniyle onların videolarını koymadım.)Ben duru ve yalın oldukları gerekçesiyle parçanın 1967 deki orjinal ses kayıtlarıyla Nancy Sinatra& Lee Hazlewood düetini de çok seviyorum.Tercih sizin!
....

çıplak heykeller yapmalıyım,
çırılçıplak heykeller
nefis rüyalarınız için
ey önünden geçen ak sakallı kasketli,
yırtık mintanından adaleleri gözüken
dilenci
sana önce
şiirlerin tadını
aşkların tadını
kitaplardan tattırmalıyım
resimlerden duyurmalıyım, resimlerden...

şu oğlan çocuğuna bak
fırça sallıyor
kokmuş manifaturacının ayağına
dörtyüzbin tekliğinden
on kuruş verecek

seni satmam çocuğum
dörtyüzbin tekliğe,
ne güzel kaslarin var
ne güzel bileklerin
hele ne ellerin var, ne ellerin.

söylemeliyim,
yok
yok... meydanlarda bağırmalıyım.
bu küçük
güllerin buram buram tüttüğü
anadolu şehri kahvesinde
kiraz mevsiminin
sevişme vakti olduğunu.

resimler seyrettirmeli, şiirler okutturmalıyım
baygınlık getiren şiirler
kiraz mevsimi, kiraz
küfelerle dolu pazar.
zambaklar geçiriyor bir kadın.
bir kadın bir bakraç yoğurt götürüyor
sallıyor boyacı çocuğu fırçasını
belediye kahvesinde hâlâ o eski, o yalancı
o biçimsiz bizans şarkısı.

sana nasıl bulsam, nasıl bilsem,
nasıl etsem nasıl yapsam da
meydanlarda bağırsam
sokak başlarında sazımı çalsam
anlatsam şu kiraz mevsiminin
para kazanmak mevsimi değil
sevişme vakti olduğunu...

bir kere duyursam hele güzelliğini, tadını,
sonra oturup hüngür hüngür ağlasam
boş geçirdiğim, bağırmadığım sustuğum günlere
mezarımda bu güzel, uzun kaşlı boyacı çocuğunun
oğlu bir şiir okusa
karacaoğlan'dan
orhan veli'den
yunus'tan, yunus'tan...

Sait Faik Abasıyanık,"umut şiirleri".

16 Haziran 2009 Salı

Güzel veda!

Bahara veda ettik... Yaz geldi. Kış uzun sürdü, baharsa kısa.Yazsa şimdiden bir muamma.Haziran'ı çoktan yarıladık.Yazılar okumaktayım , bloglar dolaşmaktayım. Kara kalem okuyup, çala kalem yazmaktayım şimdilerde...Sarı sıcak sıkıntılar görmekteyim. Şimdiden yaz yağmurları dilemekteyim;"toz şehir"i en ferahlatanından ... en çokta yüreğimi...Artık kaçmak zamanıdır buralardan.Kısa da olsa kaçmak zamanıdır.Güzel bir "elveda" yeni "merhabalar" demektir çokça.


Cio Bella(Güzel Elveda),1971 Orjinal

"Kara Kalem'e hediyemdir şarkı ve şiir."Demir Çocuk" için..
ÇOCUKSUN SEN...!A.TELLİ

31 Mayıs 2009 Pazar

MAYIS'A SIĞDIRDIKLARIM

MAYIS'A SIĞDIRDIKLARIM!
Koşaradım geçiyor hep hayatım koşar adım...Bekliyor çevremdekiler bir umutla durulmamı oysa iç dünyam dinginleştikçe yapmak istediklerim belirginleşiyor.Ve görüyorum ki birden bire otuz olmuşum bir gün bakacağım ki birden kırk ,elli, atmış....Eee şimdilik beni yapmak istediklerimi ertelememe neden olacak kadar iyi bir neden yok hayatımda...İnsan kurduğu bir aile,bir bebek için feragat edebilir bazı şeylerden...Şükür ki güzel bir ailenin içine doğmuş olmakşansından kaynaklı hazırda sahip olduğum ailem de var. O halde bir gün kurmayı ümit ettiğim aile'm olana dek tam gaz yola devam...Aksini yapamam ki ben...8.30 17.00 mesai gel eve yemek, bulaşık, ütü...Tamam güzel bunlarda elbette hatta zaman zaman keyifli.. Özlüyorum bu ev hallerimi de amma velakin rutin olan bişeyler dürtüyor içimde bir yerleri. Ve sıradan olmasın hiç bişey diye kendime yeni stres alanları açıyorum habire.Bir şeylerin biteceğini hissettiğimde bir B planım, alternatif bir aktivitem olmalı benim...Zaman zaman "çöl" addettiğim, mesleki tükenmişliğimi hızla artıran, iş ortamıma nasıl dayanacağım.Hatta inatla, toplu bir çıldırmışlık ve üç kağıtçılık halinde olduklarını düşündüğüm aklı evvel insanlara nasıl katlanacağım.Ve sevgili yüreği büyük,miniklerime sakinliğimi muhafaza etmeye çalışarak zaman zaman sesimde ve bedenimde oluşan titremeleri kontrol altına alarak cevap vereceğim. Beni delirten saçmalıklara ,haksızlıklara,işgüzarlıklara, tutarsızlık ve bencilliklere ...herşeye meydan okumamı sağlayan enerjiyi nasıl bulacağım... ancak kendime böyle vahalar yaratarak kurtarabiliyorum.Nefes aldığım yerler yaratmam gerek. sıkılırsam biterse yeni başlangıçlar yapmak için sürekli gözlerim arıyor. Aslında kendimi arıyorum... İçimdeki benlerle uğraşıyorum...Tüm derdim kendimim. Kendimle yarılıyrum ve en büyük rakibim ve en acımasızı beni en çok yıpratanı...
Çok zordu bu senem iş açısından...Öğretmenlik hayatımın en sorunlu sınıfıydı...16 oğlum ve 4 kızım vardı.Böcekler çoktu çiçekler azdı. Ama onlar benim uğurumdu ve baktım ki çocuklarım uğur böceklerini çok seviyor.Oldu sınıfımın adı Uğur Böcekleri...Tabii ki herşey uğurla başlamadı.
Oldukça ilginç bir sınıf profilim vardı... Ne kadar psikolojik ve davranış problemi, olan çocuk varsa bendeydi sanki.Ben çekiyorum zoru.Zorla uğraşmayı severimde kardeşim bu kadar zor çocuk benim bünyeme de ağır geldi el insaf. Neden bu yazıyı yazıyorum ve neden geçmiş zaman kullanıyorum diye düşündüm birden anladım ki 15 gün sonra bunca emek verdiğim gecelerce uykularımı kaçıran çocuklarımdan ayrılıyorum.Benim minkler büyüdüler bir anlam da büyümelerinin şerefine okul öncesi eğitim şenliğimizi ve okul kermeslerimizi de 23 Nisan da n sonra kutladık.Veda zamanı yaklaşıyor. Yüreğime ayrılık sızısı çöktü...Ve şimdiden seneye gelecek yumurcakların heyecanı ve tedirginliği var.Ne olur böyle bir sınıfı tekrar nasip etme Tanrım.Çünkü ;kalmadı enerjim.Tükendim bu sene ...Artık hörküçten kullanıyorum .Ancak okul bitimine kadar yetecek kadar dermenım kaldı...
Pek çok anne bana gelir ve bazen durduk yerde "Hoc'anım sen de çocukları çok seviyorsun ama; bizim kadar sevemesin" derler.Bana anneliğin öğretmenlikten önemli bir meziyet olduğunu ispat etmek istercesine.Anne sevgisi ve emeğiyle karşılaştırmak benim ne haddime kimin ne hadine.Hiç düşündüğüm ve kıyaslayabileceğim bişey değil ki ...Hiç anlam verememişimdir gelip de böyle ddiyen velilere.Belki de anne olmaktan kaynaklı hassaiyetten yoğun sevgiden bir Can'ının sevgisini paylaşamama sendromu.Oysa benim onlara olan sevgim ve ilgim.Çok emek verişimden ve çocuk masumuyetine çocuk bakışına aşık oluşum dan ve sadece bir çocuğa onun çocuğuna değil sevgim 9 senedir tüm emek verdiğim o güzel çocuklara."Bir insanı sevmekle başlıyor" gerçekten de harşey. SEVGİ EMEKTEN, EMEK SEVGİDEN GELİYOR. Ve aşığıyım çocuklarımın ve işimin. Bir bakışları ve duruşları yeter!Hele de şimdi nasıl bir güzel oldu benim afacanlar nasıl üzülüyorum. Ve aynı o annenin söyledikleri gibi seneye gidecekleri birinci sınıftaki öğretmenleri benim kadar onları sevemez kollayamaz anlayamaz gibi geliyor.İşte insan emek verdiğine nasıl değer biçiyor...Nasıl yere göğe sığdıramıyor.Beni perişan ettikleri, bitap düşürdükleri, başıma ağrılar soktukları ,trmaladıkları, küfrettikleri,senden nefret ediyorum cadı kadın dediklerini unutarak (bu arada şimdi yazarken farkettimde bana yapmadıklarını bırakmamışlar benim afacanlar bu sene .iyi akıl sağlığımı kaybetmemişim :) .

Son haftalara bir okul kermesi (şöyle bol çalkantılı hazırlıkları olan ve bol şaşalısından,)bir okul öncesi eğitim şenliği , (o da bol dedikodulu bol mesleki kıskançlığı olanından),bir sanat etkinlikleri sergisi,bol kavgalı günler.

Bu sene zor olan aslında çocuklar değildi...İtiraf ediyorum.Anneler... Babalar demiyorum çünkü babalar çocuklarının bütün işlerini öğretmenle görüşmek de buna dahil annelere havale etmeyi daha kolay bulduklarından erkek muhattaplarım yoktu.Ne kadar problemli çocuk varsa o kadar problemli ebeveyn vardır tezmi bu sene bir kere daha doğruladım.Ve tekrar gördüm ki anne baba nasılsa çocukda öyle hiç anne babasını görmesem bile çocuğun ebeveyninin kişilik tahlilini hobi ve fobilerini yapabilirim diye bir iddia sahibi oldum bu sene...Hem cinslerimde göreceli de olsa bilgili,görgülü,kültürlü eğitimli addedilen bir veli profiline sahiptiler.Sorun ne o halde? Dinlemiyorlar,anlamak istemiyorlar, ve fikirler olmadan zikretmeye kalkıyorlar. Doğru bir fikre sahip olayanını doğrı zikri olur mu? Olmuyor. Sonuç kaos.Kaç faciayı ,kavgayı önelmeye çalıştığımı hatırlamıyorum bile.Yani bu konunun özeti şudur: çocuklardan kaynaklı yorgunluğum sene sonunda ben bu pırlantalardan nasıl ayrılcağıma dönüşüyor.Velilerden (Üslupsuzluklarından ,herşeyi bildiklerini sanmalarından kaynaklanan) sıkıntı ohhh kurtuluyoruma dönüşüyor.Allahım sen beni eğitimli cahillerden koru.Bu sene "ben acaba nasıl bir anne olcağım çocuk doğurmayı anne olmayı hak ediyormuyum fobim tavan seviyeye ulaştı.Önümüzdeki yüzyıla kadar bu fobiyi yenebilecek miyim (tabii bunun için atladığım baba adayı olayını saymazsak) şüphelerim var.Korktum açıkcası bu sene...Her gün tedirgin ve tetikte geçirdiğim bir sene idi.
Ama müthiş çocuklarım var.İçlerinden bir ikisinin bilim insanı ,bir kaçtanesinin, mühendis, bir kaç tanesinin de mutlaka güzel sanatlar ve sporla, satrançla aktif olarak ilgilececeklerine eminim.

Bu Mayıs'tan geriye vücudumun alarm sinyalleri kaldı.Yaklaşık 10 günüm hastanelerde geçti.Tıp diline hakim değilim ama; doktorların anlattıklarından yola çıkarak 3 boyun omurumda deformasyon var, sırtımda düzleşme var...Bunların tetiklemesi sonucu boyun fıtığım oluşmuş boynumdan, omuzuma, sırtıma yayılan o feci ağrılarım ve kolumdaki sırtımdaki karıncalaşmalar o yüzdenmiş.Anladımbunu da yine de bir daha MR çektirmek istemiyorum.Boynum kelepçeli, öksürüğümü tutmaya çalışarak, bir taraftan da tabutta olma hissini uyandıran bu tedirgin edici durum beni gerdi.Doktorun ilk sorusu da çok mu gergin ve sinirli birisin oldu?Sen bu işi yap sıkıysa bir saniye arkanı dön ve olacakları izle diyecektim ki yuttum cümlelerimi.Çünkü o gün bahçede arkamı döndüğümde ," topu yerine koy gel" dediğim çocuğun, topunu arkadaşının evine koymaya gittiğini öğrenmiştim. Topu çünkü arkadaşından alıp getirmiş okula benim güzel çocuğum da beni yanlış anlayıp sınıfa değil arkadaşının evine koymaya gitmiş. Ve ben önüme döndüğümde çocuğu göremeyince yüz ifademi düşünün.Rahatsızlığım yoğun stres,yoğun çalışma, sabit uzun süreli durma vs vs. den kaynaklanıyormuş.Tamamen işimden daha da önemlisi kişiliğimden kaynaklanıyor.İkisini de tamamen değiştirmem mümkün değil ama bakacağız artık biraz kendime iyi davranıp mutlu etmeye bakıyorum bu ara.

Bitmedi ...bir de bu seneme damgasını vuran güzel alerjim var.Herkes terketse de alerjim hiç beni terketmiyor.Zaten MR da o yüzden öksürük tuttu ve MR işkence oldu.Onun içinde doktora gittim alerjim astıma çeviriyormuş tıkanmalarım öksürük nöbetlerim bu yüzden oluşuyormuş falan falaln bir ton ilaçla geri döndüm. Şimdi bekleyip tedavinin sonuçalrını göreceğiz.
Mayıs'a başka ne sığdırdım Yaratıcı Drama Kursumda ilk defa yaptığım başarısız liderliksunumu sergilediğim bir dersi...O gün evden çıkarken herşey tersti önceden hazırladığım çıktının birinde yanlışlık ve ksiklik vardı hemen düzelteyim dedim çıktı alırken elektrik kesildi. Panik yaptım aceleyle evden çıktım planlarımı unutmuşum aceleyle .Kursta hoca gelmeden planların çıktısını almaya çalışırken yazıcıyı çalıştırmakda zorlandım.Sonra neyse başlayacağım derse bilgisayar virüslü olduğu için müzikleri açmadı, benim heyecanım yaptımı tavan .Sonra herşeye rağmen başladım ama kendimde değilim çünkü aldığım plan çıktıları ilk karalama yaptığım çıktılar son düzeltmeleri evdeki bilgisayarımda kalmış flashtan karalamaları öılarmışım ve hocalarda düzeltilmemiş halleri var işte bu şekilde ders bitti ama ben kopçaları koyverdim ..Bütün günlerdir yaşadığım stresi bir çırpıda orda boşalttım koşaradım uzaklaştım karizmayı çizdirmemek için ama olan olmuştu benim göz yaşlarım görünmesin diye taktığım güneş gözlüğünden bile taştı.İşte böyle bir bulut misali dolaştım bir kaç gün..Vay be ne ağlarmışım dedim ne ağlarmışım tüm ağlamalarımı biriktirmişim de o gün taşmıuşım.Çok ağrıma gitmiş bu başarısız denyimimi kendime yakıştıramamışım .İşte öyle abuk bir uygulamave insani bir zaafiyet geçirip ne kadar kötü öğretmenlik yapabileceğimi gördüm.Ve Yüksek lisanstaki panik, sakar, herşeyi çorba eden anasınıfı öğrencisi hallerim geri geldi...Medeni cesaretime ve öğretmneliğime güvenen ben birden kendimi yağmurda tüyleri dökük bir kedi yavrusu gibi hissettim ve böyle hissetmeyli uzun yıllar oldu.Heyecan hep dert hayatımda . Bazen inanılmaz soğukkanlıyken bzazen tansiyonumu 5 ' e düşüren bu durum neden? Hep sorgulamaktayım o sakin insan ben o heyecanlı herşeyi eline yüzüne bulaştıran ben? N e kadar çok ben var? hangisiyle uğraşayım.Bir kaçından istifa etmek mi gerek?Şimdilik sahalara veda etmek niyetinde değilim projemi yapmadan jubile yapmak istemiyorum.Bakalım deneyip göreceğim .Bir kaç pratikle aşarım diye düşündüğüm bir durum.
Ama son Yaratıcı Drama dersinde çok duygulandım.Nasıl güzel insanlar var Drama grubumda ...Öyle güzel insanlar ,model aldığım insanlar olmasa hayata tutunmak zor olurdu . Aidiyet duygumu pekiştiriyorlar; kaybolmuş, kaybetmiş hissetiğimde kendimi.Cennetle cehennemi arasında geçişleri çok yaşıyorum bu ara.5.kur bitti o gün! Molalarla beraber yaklaşık 3,5 sene...Ama aslında her bitiş yeni başlangıç değilmidir?Ne kadar güzel arkadaşlarım ,hatta dostlarım oldu.Şimdi hepsi için "uğur olsun diye" ayrı ayrı yusufcuk kuşları gönderiyorum yüreğimden.(Bir tanesini Tünay Hoca'nın boynuna kondurduk, zerafetine yakışır diye bir inciyi de Sıdıka Hocam'a kondurduk.Yüzlerinde ki dostluk,sevgi ifadesi hepimize bulaştı .)Mayıs'a dair güzel anlarımdandı hep hatırlayacağım.

Bu ayda yaşanılan en güzel günler " Gümüş Annem"le yaşadıklarımdı.Gümüş kadın yanıma geldi .Beraber baş başa bir hafta geçirdik.Çok özlemişiz.Herkesin annesi gibi benim anamda çok güzel bir insan!Yerdirdi içirdi elimi sıcak sudan soğuk suya sokturmadı yine !Evim eve benzedi midem bayram etti!Laf aramızda ikimizde spora başlamaya karar verdik bir de daha az yemek yiyeceğiz.Bunun için yazın çirkin yemek yapması gerek Gümüş Hanım yaz hazırlığına şimdiden başlamış bahçeye dikilmedik sebze meyve bırakmamış ki!Nerelere koysam ne yapsam onun için az!Dünya tatlısı , içi ışıklı huzur veren o güzel kadınla yüreğimiziaçtık birbirimize dertleştik konuştuk!Hiç konuşmasam ,hiç görmesemde yüreğimin en kuytularını bile anlar.Ela gözlerindeki yeşil hareler var ;benim yüreği güzel gözleri güzel anamın.O gözler nasıl aydınlık bakıyorsa içime huzur veriyor.Elinin her değdiği yer çiçek oluyor.Çiçek çiçek etti evimi, yüreğimi...Ne iyi geldin annem!Giderek sana mı benziyorum babama çok benzediğimi söylerlerken.Bildiğim tek şey giderek ikinize de benziyorum.Yaşamda güzel izler bırakmak istiyorum size yakışır olmak için tüm derdim bu!Yaşam da ben de izler bırakıyor ama söz daha az yoracağım ve bu ara en azından daha iyi davranacağım kendime.Ve bu yaz daha çok vakit geçireceğim sizinle.


19 Mayıs 2009 Salı

GÜLE GÜLE GÜNEŞ KADIN...


GÜNEŞ KADIN...

Nasıl bu kadar onurlu, dimdik ,sakin,kararlı olunur....Nasıl her daim bir ceylan gibi naif ,bir kaplan gibi cesursun...Sen nasıl bir güzel kadınsın,nasıl bir direnç çiçeğisin ki ;son ana kadar o solgun yüzüne kırmızı bir ruj sürmeyi ,o yorgun boynuna bir fular takmayı hiç ihmal etmedin.Nasıl bir iradesin ki hiç üslubunu bozmadan ,kendini ve hedefini -anlamak istemeyenlere, hatta kıt anlayışlılara- anlattın "çağdaş duruşu"...Yaşamda ki duruşun yaşamda ki duruşumdur.Soğuğa ,kara kışa rağmen en inatçı ayazlarda dahi kardelen kardelen açacağım ...Şimdi yapmaya çalıştığım gibi gelecekte de, yeni kardelenlere kanat olacağım gücüm yettiğince Güneş Kadın! Yattığın yer papatyalardan halı olsun! Baktığın ufuklar, ışığınla güneş olsun!


...duydum ki severmişsin papatyaları ve Zeki Müren'i...

18 Mayıs 2009 Pazartesi

MAYIS'A SIĞDIRDIKLARIM I


Mayıs'a sığdırdığım en güzel ezgilerden biri bu ay bu ezgiyi çok dinledim. Diğerlerini vaktim oldukça atacağım.

14 Mayıs 2009 Perşembe

ANI OLAN HAFTA SONU'MDAN ANLAR

9-10 ,mayıs,2009-Hafta sonu...
Yeni bir hafta sonuna girmeden, geçen hafta belleğimde ve yüreğimde iz bırakanları - bırakılanlar olmasın diye- anılanlar kategorisine dahil etmek istedim.Yaşam anlar toplamıysa anlaşılmak için anmak lazım dedim.Soluğu blogda aldım. O halde kaydetmek gerek çokça yüreklere...gönüllere , sayfalara bazen bir sanal aleme.İşte hafta sonu güncem...














Cumartesi erkenden kalktım,hazırlandım.Doğru Doğan Cüceloğlu'nun okul öncesi eğitim öğretmenleri ve çocuklar konulu -bence bol kahkahalı ,bol düşündürücü sohbet- büyüklerimizce seminer adı verilen söyleşisine.Çok mutlu oldum çok!Hele de aynı dili konuştuğum meslektaşım, birlikte oluşumuzdan çok keyif aldığım bir arkadaşımla seminerin ve okul öncesi öğretmenliğe dair kritik yapınca.Doğan Hoca seni bir kere daha sevdim! İyi ki varsın!Bana kendimi sorgulattığın için ve başka pencereler açtığın için sağol!
Malum anneler günü! Anne hediyesi yeri o halde "Bayram Yeri" .. Kaleiçi'ne gittik. Esnafın tüm çığırtkanlığına rağmen" buyur abla ,buyur abla ne istersiniz" davetlerini reddedip uzun yıllardır müdavimi olduğum bir dükkandan anneme aldım hediyemi.Arkadaşımdan ayrıldım ama ;yol boyu vitrin seyirlerime, ilgimi çeken herşeyin fiyatını sorma dürtüme engel olamadım.Bu nedenledir ki ;uğramam gereken yerlerin sadece bir kısmına uğrayabilip küçük market alışverişinden sonra varabildim evime... ohhh diyecektim ki diyemedim.Sular ,elektirikler kesik , yemek yok ,evde bir dağınıklık bir perişanlık ve pejmürdelik.Oldu mu şimdi olmadı....Yıllardır aynı semtte aynı sokakta otururum ve yıllardır kazılır (tıpkı yurdumun diğer güzel şehirleri gibi).Ne bitmez alt yapı ve yol çalışması varmış da ben bilmezmişim yapılanları.Sadece kazılanları görebilmekteyim. Bitmedi sıkıntı, yeni başlıyor! Zırrr !telefon ,eyvah kimse gelmesin! "Biz geliyoruz!" Neyse ki gelenler tüm rezilliğime rağmen beni sevenlerden."Şey ,hım bak ev çok kötü, hiç toplamadım bu hafta, kınamayın beni, sular kesik ,yemek yok, minimum beklentiyle gelin" uyarılarından sonra "buyrun gelin bekliyorum". Telefon kapanır.Eee Azizim, o seminer senin bu kurs benim ,şu iş senin bu faaliyet benim, derken yetiş yetişebilirsen..Neyse gelenler dedim ya yakın .Hemen şip şap çay ,bisküvi,çerez...Ve üstüne hoş sohbet...Oh be candan arkadaşlar gibisi yok!İyi ki geldiniz yeniden bu şehre de şenlendirdiniz beni!
Ertesi gün;yani dinlenilesi, uyunulası gün Pazar sabahı...Zırrr ! Bilemediniz bu sefer telefon değil ;çalan telefonun saati.Eee çok ara verildi Yüksek Lisans'tan bu yana çok.Her sene en az bir iki tane şöyle 3- 3,5 saat süren sınavlara girilmeli ,stres olunmalı değilmi ya! Gerçi bu sene "Yaratıcı Drama Kursu"nun son döneminde, olası sınavlara ilişkin kaygımla ,o stresi tekrar kendime hediye etttğimi farkettim.Amma velakin ,kesmedi illa en gerçeğinden olacak.Eh uzun zamandır girmediğim "illa bir sınav şart canım, yoksa nasıl bileceğim seviyemi "mantıklı gerekçeleriyle başvurduğum sınavdı.Evden çıkarken küçük çaplı yetişememe ,kalemin sınavlarda lazım oluşunu unutuluşuyla ilgili bir kriz yaşadım. Neyse ki kalemle gidip yetiştim sınava.Yeni bir sınavı da girilenler hanesine ekledim.Beklediğimden iyiydi.Tabii bir ara, ben daha sayısalın ilk kısmından 5,10 soru işaretlemişken ,herkesin sayısal ikinci kısmı bitirmek üzere oluşunu farketmedim değil.Derin bir nefes alıp üstüne bir şişe su içip öksürük krizine girdim. Salon tozlu muydu bilemem alerjim arttı ya da sınav bende alerji yaptı.Artık bünyem bile kabul etmiyor sınanmayı!Ama sabırlıydı herkes ve benim tüm öksürük serenatıma rağmen çözdüler.Ben de ,boğulur gibi olmama rağmen öksürükten, pes etmedim.Biraz matematiğe baksaydım düşündüğüm puanı alabilirdim sanırım.Ama sözelimin hala iyi olduğunu farkettim .Yeni jenerasyon bana toz yutturur tezimi bir süre dah rafa kaldırıp bir daha ki sefere Gause, karekökler, çarpanlara ayırma gibi konulara göz atıp gideceğim.Aaa bir daha ki sefere dedim duydunuz mu! Aklıma şu güzelim havuz mu ,musluk muydu neyse o soruyu çözmeyişim takıldı. Ben ne havuz problemleri çözerdim ah ah nerde o günler.
Sınavdan çıktım .Anneler günü " Gümüş Annem" e gitmek istiyorum .Ama gidip geldiğime değmeyecek yol.Malum ertesi gün iş günü. İçim sıkıldı. Kocaman bir yarım günüm var .Hiç olmadı uzun zamandır ,böyle yarım gün tatilim. Nerdeyse yedi gün ,yirmidört saat nöbetçiyim.Arada 5,6 saatlik gergin ve bu ara boyun ve sırt ağrılı uykuları saymazsam...
gördüm anne ve yavru kazları ...çok sevdim ben onları...bahar dediğin buzağılı,civcivli,kuzulu, yavrulu olur.Sarı sarı papatya ,açılmış tomurcuk olur.Bulut bulut yumuşacuk olur.Masalsı bir hava olur...
























Karahayıt'a kuşbakışı


Neyseki "Canımın içi" yetişti imdadıma ayaküstü karar verilen bir" tatil piknik".Söylemesi ne hoş" tatil piknik" Kocaman bir yarım gün!Vay canına! İnsan neler yapmaz ki!Hemen yol üstü bir marketten alalacele alınan bir şeyler.Kararsızlıkla dolaşılan keloğlan misali dere tepe ,yakın koru ,ağaçlık, köyler.Bir huysuzluk ve aksilik timsali hallerden sonra...Bulununca çok mutlu olunan ,seyirlik bir tepede ki zeytin ağacı gölgesi... Güzelce kurduk ve kurulduk sofraya...salatalık ,domates bolca yeşillik ,kızarmış tavuk,içecek, temiz hava,kır eee bundan iyisi şamda kaysı...iştahla yenilen yiyecekler..








Sonra seyredilen bulut bulut gökyüzü...Pamuk şeker gibi... Baktıkça hafifledim sanki.Bulutlar elimi uzatsam çekip alsam yumuşacıkdolasam sarsam kendime dedim ya da asılsam tutunsam gezsem onlarla...Bitince seyyah bulut olma keyfim ;ot, çiçek ne varsa çektik, hemen yakındaki afyon tarlasınını açık-koyu mor çiçeklerinden kendimizi alamadık.Bitince mor çiçek sevdamız kuşbakışı göz kırptık Karahayıt'a. Gün, pamuk pamuk bulutların arasından süzülen ,son ışıklarını akça pakça pamuk taşlara yollarmış Pamukkale'ye...Dönüşte bu güzelliğe tanık olunur da hoşça bir sohbetin yanında bir de bira iyi gitmez mi?Bir mutluluk, bir ışık, pamuk pamuk bulut bende de bir huzur....





Karahayıt,Pamukkale 10,mayıs,2009