18 Temmuz 2008 Cuma

TÜM BABALARA SELAM OLSUN !

16 ,Haziran, 2007
20:59
TÜM BABALARA SELAM OLSUN !

29.05.1995 tarihli "Ogullar baba olunca" adlı yazısında Can Dündar, o zamanIarın Cat Stevens'ı ve simdinin Yusuf Islam'ıyla olan röportajını anlatıyor. Cat Stevens 'ın "Father and Son" şarkısını dinlemediyseniz babalar gününün hatırına dinleyin! Babalar ve çocuklar kendinden bir şeyler bulacak .Can Dündar gibi beni de çok etkilemiştir bu parça... O yüzden tüm babalara ve çocuklara olsun!..
Kardelen

Müş­fik ve babacan bir ses, yuvadan uçma vaktinin geldiğini hisseden oğluna öğüt veriyordu şarkıda... "Daha çok gençsin..." diyordu, "Öğreneceğin çok şey var. Ace­leye gerek yok. Sabırlı ol. Bir kız bul, evlen. Ben de senin gibiydim bir zamanlar. Şimdi yaşlıyım, ama mutluyum. Yarın sen yine burada olacaksın, ama düşle­rin..."
O sırada gençten bir ses olanca hırçınlığıyla bozuyordu şarkının ritmini... Oğul cevap­lıyordu babasını:
"Oldum bittim, hep aynı eski hikaye/
Dillendiğim andan beri/ hep dinlemem emrediliyor/
Ama bir yol var biliyorum/ki artık gitmem gerekiyor..."
( Can Dündar' dan alıntıdır.)

ECE AYHAN'A VE ONUN GİBİ ONLARCASINA DAİR

16 Haziran2007 11:37
ECE AYHAN'A VE ONUN GİBİ ONLARCASINA DAİR

Can DÜNDAR'ın sitesinden aldım bu yazıyı ve çok içimi acıttı. Paylaşmak istedim.Paylaşırsak sanki onları anladığımızı ve ne çok sevdiğimizi anlarlar gibi geldi.
Kardelen

ECE AYHAN'A VE ONUN GİBİ ONLARCASINA DAİR
Milliyet'te Ayça Atikoğlu bir mektup yayınladı geçenlerde... Türk şiirinin "mutsuz ozanı" Ece Ayhan Çanakkale'den bir dostuna göndermiş. Şöyle diyor mektupta:"Bir olumsuzluğa doğru gidiyorum. Çanakkale'den ayrılamam. Acaba Kültür Bakanlığı benim buradaki kiramı her ay ödeyemez mi? Hiç değilse her ay evimin kirasını ödesinler de üç-dört ay sonra sokağa düşmeyeyim".İşte "Yalınayak şiirler"in hüzünlü şairinin yaşamın son durağındaki fotoğrafı... "Velhasıl onlar vurdu / biz büyüdük kardeşim" diyen bir ozanı Çanakkale sokaklarında kimsesiz düşünmek size de ağır gelmiyor mu?Sanat dergileri, ardından ağıt yakmaya hazırlanıyorlardır şimdilerde...Haydar Ergülen, yıllar önce yazmıştı, O'nun ağıt şiirini:"Ece Ayhan kimdi? / Resmi ve ortodoks tarih yazıcılarına göre / mor kapaklı kitaplarda boğulan bir şairdi / münafıktı durmadan tarihi kötüledi / bozguncuydu yasak dilleri severdi / cimriydi kimselere ödünç vermedi şiirini".Sonrası...?Sonrası şiir antolojilerinde duygusal birkaç satır... mutsuz birkaç şiir...O kadar...
* * *
Bu kaçıncı şair, kaçıncı yazar, kaçıncı aydın sokağa terkettiğimiz?..Nazım "Cebimde 75 kuruşum var / havada bahar" diyerek gitmedi mi? "3000 sayfalık 3 cildinin üstünde aç oturan muharrir" kendisi değil miydi?Orhan Veli 1950 Mart'ında Yaprak dergisinde "Ne yardan geçerim, ne serden / Ne denizlerden, ne gökyüzünden" diyordu, "... ama bırakmıyor son gördüğüm / bırakmıyor geçim derdi / Oymuş diyorum, zavallı şairin / görüp göreceği"...Bu şiirden 7-8 ay sonra parasız ve sarhoş bir Ankara gecesinde karanlık bir sokakta belediyenin kazdırdığı bir çukura düştü. 36 yaşında beyin kanamasından öldü. Evine girenler diş fırçasına sarılmış bir kağıtta son şiirinin müsveddesini buldular. Aşklarını sıralıyordu:"Gelelim sonuncuya / Ona bağlandığım kadar / hiçbirine bağlanmadım / sade kadın değil, insan / ne kibarlık budalası / ne malda mülkte gözü var / Eşit olsak der, /hür olsak der / insanları sevmesini de bilir / yaşamayı sevdiği kadar".
* * *
Peki-bunca acıya katlanmanın gerekçesi nedir? Neden acından ölür de şair "kimselere ödünç vermez şiirini"?.. Neden "malda mülkte gözü olmayan kadınlar" arar? Neden hapse düşeceğini bile bile sıralar da en diş geçmez mısraları, sonra karısına "paran varsa eğer / bana fanile bir don al / tuttu bacağımın siyatik ağrısı / ve unutma ki / daima iyi şeyler düşünmeli / bir mahpusun karısı" diye yazar?..Yanıtı, yüzyıllar ötesinden Michalengelo veriyor:"Sanat, yaratma konusunda Tanrı ile rekabet etmektir".Ahmet Altan, geçenlerde bir söyleşisinde aynı bayrağı devralıyor:"Yazıyorum, çünkü tanrı olmak istiyorum" diyor, "ancak yazarlar, öldükten sonra da yaşarlar. Bu yüzden ölümsüzdürler".
* * *
İşte bundandır Ece Ayhan'ın sokağa düşme pahasına "Ne yani çocuklar hiç gülmeyecekler mi" diye ayağa kalkması... Bundandır, Orhan Veli'nin aç kalacağını bile bile "Nazım'ı kurtaralım" kampanyasına katılması... Bundandır Nazım'ın ölüme beş kala Piraye'ye şiirden vasiyetler düzmesi:"Hangimiz ilk önce / nasıl / ve nerde ölürsek ölelim / seninle biz / birbirimizi / ve insanların en büyük davasını sevebildik / -dövüştük onun uğruna- / 'yaşadık' / diyebiliriz".O yüzden Nazım hala yaşıyor... Orhan Veli de...Ece Ayhan da yaşayacak.Çünkü yazılar susmaz... Yazarlar sussa bile...


CAN DÜNDAR

BIRAKIP GİDEBİLİR MİYİM?

16 Haziran 03:00
BIRAKIP GİDEBİLİR MİYİM?
"Taşı delemiyor bir çığlık ve apansız
Su oluyorum ipince, kendime sızıyorum
Dünya yetmiyor bazan, bırakıp gidebilir miyim? "
A.TELLİ

BEN ŞİMDİ BIRAKIP GİTSEM HATTA İNSEM DÜNYADAN,
MARSTAN GELİNCE -TATİL DÖNÜŞÜ- TEKRAR BİNEBİLİR MİYİM?
HANGİ DURAKTAN ALIRSINIZ BENİ BEN ORAYA GELEYİM
...
Kardelen

YAĞMUR KAÇAĞI

15 Haziran
YAĞMUR KAÇAĞI

Yağmur Kaçağı


elimden tut yoksa düşeceğim
yoksa bir bir yıldızlar düşecek
eğer şairsem beni tanırsan
yağmurdan korktuğumu bilirsen
gözlerim aklına gelirse
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni
geceleri bir çarpıntı duyarsan
telaş telaş yağmurdan kaçıyorum
sarayburnu'ndan geçiyorum
akşamsa eylülse ıslanmışsam
beni görsen belki anlayamazsın
içlenir gizli gizli ağlarsın
eğer ben yalnızsam yanılmışsam
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni

Attila İlhan

"Telaş telaş yağmurdan kaçıyorum" diyor ATTİLA İLHAN ;diyorda o biliyor mu telaş telaş yağmurdan kaçsanda bahtına gökkuşağı da çıkabilir dolu da kar da...Güzel telaşlarınız olsun! Birşeylerden kaçarken mutlu telaşlara koşmak için kaçın...YALNIZSANIZ YANILMIŞSANIZ ELİNİZDEN TUTACAK BİRİLERİ OLUR! SİZİ DÜŞÜRMEMEK İÇİN OLSUN DA ZATEN...

Yağmurdan kaçıp gökkuşağına tutulmanız dileğiyle...
KARDELEN

16 Temmuz 2008 Çarşamba

SİTEM

14 HAZİRAN 2007

SİTEM
"Canımın çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var"diyor Eyüboğlu...
Ve bu dize benim davranışlarımda art niyet arayan ya da yüzümde pek çok başka yüz arayan,maske sandığı şeyin aslında gerçeğin ta kendisi olduğunu göz ardı edene..Belki çok maskeli insan gördüğünden belki de hep maskelere odaklandığı için...
Olsun varsın o güzel insan belki böyle sitem etmektedir.Çünkü O, "göründüğü gibi olmakda olduğu gibi görünmekte"dir. Benim de öyle olduğum gerçeğinden hareketle bir sitem de ben yollayabilirim ona...Sitemimdir..."Gerçeği de maskesi de bu ötesi, eksiği, fazlası yok.Bu benim ... Eyüboğlu'na da maskeler taktığını mı söylemişler ki... Ondan mı 1946 da ki sitemi. Sanmam.. Onun sitemi başka bişeye...
Kardelen

SİTEM
Önde zeytin ağaçları arkasında yar
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim
neyleyim Dalları neyleyim.
Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim.

Yar yar!..
Seni kara saplı birçak gibi sineme sapladılar
Değirmen misali döner başım
Sevda değil bu bir hışım
Gel gör beni darmadağın
Tel tel çözülüp kalmışım.
Yar yar Canımın çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var
Bedri Rahmi Eyüboğlu



HÜZÜNLER DERDİM SANA GELDİM

13 Haziran 2007

HÜZÜNLER DERDİM SANA GELDİM





AÇ KAPINI HÜZÜNLER DERDİM SANA GELDİM
Turkuaz bir inciyken yüreğim,
Bembeyaz bir sevince belenmiş
Tam da yelken açıyorken
deli bir düşe,
Fırtına koptu…
Gemim su alınca ,
Bir başıma ve yıldızsız kaldım.
gecenin karanlığında.
Binlerce kuş birden havalandı
Ovalarımdan,
Bütün çiçeklerim soldu.
Nehirlerim taştı
Yataklarından,
Ben izledim.
Goncalarımda soldu,
Güllerimin ardından.
Perdeleri çektim .
Kapıları sürgüledim.
Kepenkleri indirdim.
Oturdum yine izledim.
Sonra da ,
uzun uzun düşündüm.
Aç kapını elimde bir saksı fesleğen ,
dilimde bir türkü,
hüzünler derdim,
sana geldim.

KARDELEN

Elimde bir saksı fesleğen ,dilimde bir türkü hüzünler derip gittiğimde bana demet demet çiçekle gelen
Ve -kara oluşumdan mıdır ne - güllerin sarısını unutuşuma rağmen hiç beni unutmayana...

NERGİS SOLARSA...

12 Haziran 2007
NERGİS SOLARSA

NERGİS SOLARSA…
Bazı insanlar yaşamınıza birden girer ve birden hayatınızın olmazsa olmazı olurlar. İlginçtir, bazı hayatlarda da girişleri gibi çıkışları da ani olur.Daha siz onun yaşamınızdaki yerini yeni yeni anlamlandırmaya çalışırken o ayrılmıştır bile sizden.


Böyle insanlar nergisler gibidir.Birden yaşam pencerenizde hoş bir şekilde beliriverirler. Sadece yaşamınızın bir mevsiminde yer alırlar ya da kendileri bir mevsimliktir. Bunun belirleyicisi de ilacı da zamandır .Size kendinizi ve yaşamınızı tanıtmaya gelmiş gibidirler.Nergisler bir mevsim boyunca kokusuyla , rengiyle ,inceliğiyle çağrıştırdıklarıyla çiçekçilerin camekanlarında ,köşe başındaki yaşlı amcanın sepetinde ,sokak aralarında dolaşan çiçekçi çocuğun minik elinde,komşu teyzenin toprak saksısında …Bir de bakmışsınız bir dostun, bir sevgilinin,bir hastanın ,anneliğe yeni merhaba diyen bir kadının baş ucunda.... Öylesine hassas ve narin ve büyüleyicidirler ki ; soğuğa dayanamaz diye düşünür insan. Onlar gönlünüzün;en dar, en ince, en kimsesiz yollarında, ara sokaklarında, belleğinizin en derin kuytularındadırlar.

İşte size bir nergis masalı…


O aralar çok çalışıyordum.yine çok yoğun geçen bir haftadan sonra hafta sonu gelmiş,yapacak bir işimin olmaması beni boşluğa düşürmüştü.Farklılık olsun diye can sıkıntısından evdeki eşyaların yerini değiştirmeye karar verdim ve işe koyuldum.Sonunda ortaya çıkardığı eseri nasıl olduğunu anlamaya çalışan bir ressam gibi karşıya geçip son kez baktım salona Canım sıkıldı.Çünkü sehpa ve çiçekler hariç hemen hemen her şeyi yine aynı yerine koymuştum.Öff bana evde kalmak yaramıyor neden biricik tatil günümü boşuna geçiriyorum sanki. Fırsat bu fırsat deyip kendimi sokağa attım.

Yürüdüm yürüdüm yürüdüm.İnsanlara, ağaçlara, yollara, kuşlara, ayaza karıştım.En sonunda soluğu her zaman uğradığım kitapçının önünde aldım.Üstüme sinmiş insan,ağaç,yol,ayaz kokusunu atmak için şöyle bir silkindim.Tek soğuk kaldı üzerimde üşüyordum.Ayaz içimdeydi biliyordum.Biliyordum da ne yapsam silkinip atamıyordum.Girdim içeri.Kitapçı, “hoş geldiniz, çoktandır uğramıyordunuz” dedi.İş, güç deyip geçiştirdim.Konuşmak gelmiyordu içimden.Dedim ya işimin başımdan aştığı günler geçirmiştim.Ve öyle çok laf yetiştirmek ve dil dökmek zorunda kalmıştım ki insanlara nezaketen de olsa cevap vermekten erinir olmuştum.

Doğru şiir kitaplarının olduğu bölüme gittim, çoktandır şiir okumuyordum.Oysa şiir en büyük tutkularımdandı. Kitapları karıştırmaya başladım.Kendimi kaptırmışım ne kadar ne kadar süre şiirleri öylece ayakta okuduğumu bilmiyorum.Nerede olduğumun farkına, bir ses “güzel kitaptır” deyince vardım.İrkilmiştim,şaşkın şaşkın “özlemişim de şiir okumayı” dedim. “Bende severim, al bu kitabı da oku aynı şairin”dedi.Gülümsedi.Gülümsedim.
Aradan birkaç gün geçti aynı yerde karşılaştık.”Beğendin mi “dedi. “Neyi” dedim. “neyi olacak kitapları şiir kitaplarını!” dedi.”Haa okudum canım! Çok beğendim sen pat diye sorunca anlayamadım” dedim.Böyle başladı arkadaşlığımız.Beraberken çok eğlenirdik.Onunlayken hep ağzım kulaklarımda dolaşırdım.Beni çok güldürürdü.Yalnız başıma yapmaya cesaret edemeyeceğim her türlü zıpırlığı onunlayken yapardım.Birbirimizi güçlü kıldığımıza inanmıştık.

Bir gün komedi filminden güle güle çıktığımız bir sırada en çok nelere, kimlere gülersin diye sordu.Durdum düşündüm, kafamı kaldırdım ona baktım,gayet ciddi; “tabii ki kendime” dedim.Bir kahkaha patlattı, ardından “iyi buna sevindim çünkü; bende en çok sana gülüyorum, çok komiksin dedi”.Acaba bozuldum mu diye yüzüme baktı.”Bu konuda hemfikir olmamıza bende sevindim”dedim.Tekrar yürümeye başlamıştık ki birden bağırdım.Telaşlandı. Ne oldu?”dedi.”Çantamı unuttum ya”dedim. İşte sana en çok bu yüzden gülüyorum” dedi.;Elindeki çantayı göstererek Ona tutması için verdiğimi unutmuşum.Benim bu iyiliklerimi nasıl ödeyeceksin bilmem dedi.Yokuştan yola inene kadar durmadan güldüm.
İşte böyle böyle girdi hayatıma….mutsuzluk öfke ,keder dolu zamanlarda ve mekanlarda hep ilk yazdı yaşanılan sıcacık.Baharı ne çok severdi!Doğrusu bahar ona o da bahara çok yakışırdı.Bu yüzden o,her mevsim,çiçeğe durmuş bahar dalı gibiydi.Bazen insan ağaçların ona bakıp bakıp çiçeğe durduğunu sanırdı.Onsuzluk kışım oldu.Ve ben “bütün yeşillerimi inatçı ayazlara çaldırdım”.

Hazandı…Usul usul yağmur çiseliyordu, gittiği gün.Zaten o hafta hiç durmadan yağmur yağdı.Gitmeden bir önceki gece de yağmur bardakdan boşanırcasına yağıyor. Ve o dalgın dalgınyağmuru izliyordu.Uzunca bir süre camın kenarında hiç kımıltısız kaldı, neden sonra “ne çok yağdı değil mi?Gel bak yollarda derecikler oldu .Sokak lambasının olduğu yere bak!yağmurun hızı ışıkta çok belli oluyor deyip gözlerini yağmura gömdü elindeki kahve fincanını uzatırken de “bu sene kış uzun sürdü “uzun..Sıkıldım benbu kıştan dedi.Bir süre daha geceyi izleyip bana döndü. “çekip gidesi geliyor ,insanın dedi.Bende yaramaz bir çocuğu zarlar gibi, “Nereye otur oturduğun yerde ! “Hafta sonu beraber gideriz bir yerlere” dedim.
Nedense ilk gittiği günlerde en çok bu sözler yankılandı kafamın içinde.Oterki diyar eyledikten sonra buralara bir kaç gün daha durmaksızın yağdı yağmur.Yalnız hırçınlığından eser kalmamış daha sakindi. Usul usul - bişeyleri kırmaktan,” birilerini incitmekden korkarcasına- dökülüyordu yere .

En son, sabah acele acele işe giderken konuşmuştuk.Akşam tiyatroya gidelim” dedim. “Tamam” dedi”. “Önlerden al biletleri” dedim.”Sende erken gelmeye çalış bitince gitmeyelim olur mu “ dedi gülerek merdivenlerden inerken.

O gün işten erken ayrıldım.Büyük bir neşeyle eve girdim.Ben geldim! Ben geldim! Nerdesin? haydi çık ”ses yoktu.Şaşırdım.Hep benden önce evde olurdu.Beklemeye başladım gelir diye .Zaman ilerledikçe merakım artıyordu. İş yerini aradım. “Çok oldu çıkalı”dediler. İçin için “eh aşk olsun beni merak da koydun ya bunun acısını çıkartırım.Umarım geçerli bir mazeretin vardır yoksa ;halin duman diye söyleniyordum. Telefon çaldı.Konuştum.Daha sonra mı? Sonrasına dair hatırladığım en önemli şey bir ara evin kalabalıklaştığı…Sanki benim bilmediğim ve benim dışımda gelişen bir şey olmuştu Durmadan aynı şeyi tekrarlıyordum hiç böyle yapmazdı , alıp başını gitmezdi.Habersiz koymazdı beni.Halbuki her şey çok güzeldi, ne vardı böyle yapacak ?Neye kızdı, neye üzüldü anlamıyorum?İnsan yağmuru sevmiyorum diye gider mi?” İlk günler , ilk haftalar ,ilk aylar bir türlü beni ansızın bırakıp gitmesini kabullenemedim ,hazmedemedim.Hep bir neden arıyordum.Oysa bazı soruların cevabı yoktu.Ya da hayatta bazı şeyler nedensiz oluveriyordu.Her şeye hükmetmek mümkün değildi.Ancak ,onun da dediği gibi; insan hayat hükümranı olabilmeliydi.Evet , o kendi yaşamının hükümdarıydı.Her şeyi kısa,öz, çarçabuktu.Günlerce hep dönecek sandım.Her kapı çalışında , her telefon açışımda onu görmeyi, onu duymayı bekliyordum.Yaptığına yarı yolda bırakmak denirdi.Okunacak ne çok şiir, söylenecek ne çok türkü vardı.Bu yolu sonuna kadar birlikte yürüyecektik ama o erken yoruldu.Var mıydı böyle mızıkçılık yapmak,artık ben oynamıyorum deyip kafası estiğinde oyundan çıkmak. Oyunun nasıl devam edeceğini bilmediğimden dona kalmıştım.Tek kişilik oyunlara alışık değildim.Yüreğimin mengenesi sıkıştırdıkça sıkıştırıyordu., sanki yerle gök birleşmiş ben arada kalmıştım.

Uzun süre bir yarım kalmışlık, yitirilmişlik, boşluk duygusundan kurtulamadım.Önümü göremiyordum.Sis inmişti gözüme aklıma yüreğime. Gerçektende “hep yarım kalmış türküler miydi ömrümüz?.Bu türkü de yarım kalmıştı…

Geride bir acı sessizlik ,sessiz bir çığlık kaldı o günlerden, yürek dolusu… Sanki yüreğim bin pare ve her biri dağlar göller ardı bir yerdeydi…
Aradan dört koca kış geçti.Şimdi bahardayız. Artık tekrar kendi adımlarımla ağır ağır yürüyorum.Nergisler solarmış… O inandığını yaşar ve uygulardı. Dediğini yaptı,konakladığına dair bir iz bıraktı.Şiirleri, günlükleri, en güzel türküleri dinlediğimiz sazı, bırakıp giderken unuttuğu bir yığın yaşanmışlık…

Kim bilir artık hazanda orayı burayı donattığı nergislerin kokusunda, sarısında, yeşilinde, tomurcuğundadır. Ve kimbilir o ilk yazda nergisken, ben zemheride kardelen olmayı tercih etmişimdir.Ne kadar karla örtülse de üstüm ben hep baharı beklerim.Dağ çiçeği -kar çiçeği-ve sarı sarı güneş çiçeği… Bir masalı paylaşmış , iki ayrı mevsim çiçeği…
KARDELEN

YAŞAMIMIZA GİREN ,

SOLAN ,

ÖLEN,

YİTEN HERŞEY İÇİN !...





HERKES İÇİN...

SADAKAT VE İHANET



11 Haziran 2007

SADAKAT VE İHANET

İhanetin adı göçmen bir kuşa verilmiş,
Sadakatin adı ise; bir serçeye




Göçmen kuş bütün bahar ve yaz boyunca
Küçük köyün üstünde uçmuş serçeyle beraber




Küçük sinekleri, kurtları yemişler,
Kış yağmurlarıyla şaha kalkmış, derelerden su içmişler.




Masmavi gökyüzünde dans etmişler,
Çiçek açan ağaçlara konup, papatya tarlalarında gezmişler...




Birbirlerine söz vermiş kuşlar; Ayrılmayacağız diye.
Ama kış gelmiş, Göçmen kuş adına yakışanı yapmaya kararlıymış,




Serçe ise her zamanki gibi sadık
Ama sevgi de yabana atılmaz bir gerçek.




Ayrılık acı, ihanet kötüymüş serçe için
Yaşamaksa önemli imiş göçmen için.




O, baharların tatlı eğlencesiymiş sadece
Gel demiş serçeye benle beraber...




Başka bir bahara uçalım.
Serçe ise burda bekleyelim demiş yeni baharı




Ama kış acımasızdır. demiş göçmen,
Yaşayamayız burda, aç kalır üşürüz




Serçe hayır demiş korunuruz kötülüklerinden kışın beraber
Göçmen inanmamış serçeye hayır demiş gidelim.




Serçe için gitmek nasıl bir ihanetse yaşadığı yere
Kalmakta aynı şekilde ihanetmiş sevgiliye




Ve karar vermiş sevgiyi seçmiş Uçacakmış yeni bir bahara...
Göçmen ve serçe çıkmışlar yola,




Ama serçe zayıfmış, onun kanatları uzun uçuşlar için değil.
Dayanamayacakmış bu yola




Oysa göçmenin kanatları güçlüymüş Çünkü o hep kaçarmış kışlardan
Hep gidermiş zorluklarından kışın yeni baharlara Bir fırtına yaklaşıyormuş.




Göçmen hızlı gidiyormuş fırtınadan, yakalanmayacakmış
Ama serçe iyice zayıf kalmış, yavaşlamaya başlamış




Göçmene duralım demiş artık.
Biraz dinlenelim




Göçmen itiraz etmiş, fırtına demiş, ölürüz.
Serçe çok fırtına görmüş, kurtuluruz demiş.




Ama göçmen yürü demiş serçeye
birazdan okyanuslara varacağız,
Serçe sevgisine uymuş ve peşinden son bir gayretle gitmiş göçmenin




Birazdan varmışlar okyanusa
Kurtuluşuymuş bu büyük deniz Göçmen için çok iyi bilirmiş buraları




Ama serçe ilk kez görüyormuş ve sanki
Gökyüzünden daha büyükmüş bu yeni mavi




Serçe artık dayanamıyormuş,
Son bir sevgi sesiyle seslenmiş göçmene
Artık gidemiyorum....


Göçmen serçeye bakmış,
Bakmış ve devam etmiş........




Okyanus çok büyükmüş, serçe ise çok küçük
Serçenin sevgisi de çok büyükmüş ama göçmen çok küçük...




Mavi sularında okyanusun bir minik SADAKAT...
Yeni bir baharın koynunda koca bir İHANET ....




Nerde nasıl okuduğumu hatırlamıyorum, kim yazmış bilmiyorum.... Mail olarak da gelmiş olabilir.Siz yazarını biliyorsanız söyleyin hemen yazarım. Ama boğazımı düğüm düğüm eden bir yazı...Ben serçeyim ve ihanet etmedim ömrümce sevdiklerime...Başımın dik duruşu bundandır...Döneklere ve yarıyolda satanlara ondandır öfkem...Baharınız çok olsun ! Her daim o bahardan bu bahara koşanlara, herkese mavi boncuk dağıtanlara armağanım olsun.
Kardelen



KEKEME ZAMANDA HIZLI KONUŞABİLENLER BEN HALA KEKELİYORUM!

10 Haziran 2007 19:17
KEKEME ZAMANDA HIZLI KONUŞABİLENLER BEN HALA KEKELİYORUM !
Şiirlerini ve o şiirlerin her dizesini ilk okuyor gibi her defasında içimde kocaman bir boşluk ve hüzün tortusu bırakan, tekrar tekrar aşık olduğum şairdir, Ahmet Telli ...Yüreğinin sesini, beyninin ışığını nasıl bu kadar kalemine yansıtır ki bir insan...Onu her okuyuşumda onun gibi yazamayacaksam şiir; olmam şair dedirten insan... İşte yine yeniden bu yüzden aşığım Telli'ye..
Sana senin dizenle yanıt vereceğim ;
"-Aşkı bilmiyorsam nasıl değiştiririm kendimi, seni ve bütün dünyayı "
Bilmiyorum Telli, dünyayı nasıl değiştireceğimi ,
Çünkü; ben aşkı bilmiyormuşum.
Bütün ezberlerimi bozdum
Yalnız bir kıl heybe aldım yanıma
Ve öylece çıktım yola
BELKİ BİR GÜN DEĞİŞTİRİRİM KENDİMİ VE BÜTÜN DÜNYAYI...
Zaman kekemeydi ezberim yok artık
Heybem nasıl dolarsa öyle biat ederim seni...

KEKEME ZAMANDA AŞKI BİLMEK VE KENDİNİ DEĞİŞTİRMEK DERDİNDE OLANLARADIR BU ŞİİR...
kardelen

(Çocuksun Sen)
ZAMAN KEKEMEYDİ

Gün bitti, elindeki güller de soldu
anımsanacak neler kaldı bugünden
paylaşılmış olan nelerdi sımsıcak
belki bir türkü söyleriz geceye karşı
saçlarını tarazlayan bir şafak olur

Zaman kekemeydi ve tarihe sızan
soytarılar gördük genc ömrümüzde
ölüm peşimize düşende bir göçebeydik
suretimiz ağardı kurulan darağaçlarına
bütün sığınaklar uçurumlara açılırdı

Rüzgâr suyu soğutsun su terli bedenlerimizi
ve aşkı düşünelim biz, destan yalnızlıkları
konuşursak akşam olur ve yine yağmur yağar
gidersek gülüşler azalır buralarda
kim bulur kayıp adresteki dostları

Bir karanlığa bakıyorum bir de zamana
ay büyüyüp bir gül oluyor ellerinde senin
ve ancak yeni bir yorumu oluyor aşkın
saçlarından sızan bu karanlık yağmur
ayın çağıltısıyla tutuşuyor begonyalar

Saçlarındı diye düşünüyorum ömrümüzü
çözdükçe savrulan rüzgârdı saçların
ve ikide bir aklıma düşüyor aynı soru
-Aşkı bilmiyorsam nasıl değiştiririm
kendimi, seni ve bütün dünyayı
Ahmet TELLİ

HASRETLİK ZOR İŞ NE KADAR "CESUR YÜREK" ŞAİR OLSAN DA GEÇEN VAPURU BİLE OKŞAMAK İSTERSİN MEMLEKETİNİN ELLERİN YANIYOR GİBİ GELSEDE YÜREĞİNDİR YANAN



HASRETLİK ZOR İŞ !NE KADAR "CESUR YÜREK" ŞAİR OLSAN DA
GEÇEN VAPURU BİLE OKŞAMAK İSTERSİN MEMLEKETİNİN...
ELLERİN YANIYOR GİBİ GELSE DE
YÜREĞİNDİR YANAN...

10 HAZİRAN 2007 .03:41
Kardelen



Vapur
Yürek değil be, çarıkmış bu, manda gönünden,



teper ha babam teper



paralanmaz



teper taşlı yolları.



Bir vapur geçer Varna önünden,



uy Karadeniz'in gümüş telleri,



bir vapur geçer Bogaz'a doğru.



Nazım usulcacik okşar vapuru,



yanar elleri..



N.Hikmet

Böyledir hasretlik Varna önünden geçen gemiye dokunmayı düşlemektir.Yanan eller değil, yüreğe düşen ayrılığın korudur...Aşağıdaki resime baktım...Bu şiir dolandı dilime....Hem resmi hem de şiiri koydum bakalım hangi türkü dolanacak dilinize...
Kardelen



29 OCAK 2007 20:48


CAN BABAYA VE OKYANUS GÖZLÜ GÜNEBAKAN DOSTUMA SELAM OLSUN!
Bir arkadaşımın spaces'ine misafir olmuştum ve bu şiir tüylerimi diken diken etmişti.O duyarlılıkla aşağıdaki satırları yazmıştım ona ...Şimdi de aynı dostlukla içtenlikle "okyanus gözleri"nden öpüyorum bu şiiri bana hatırlattığı için...Ve "Can Baba"yı yad edip "tüm günebakanlar selam dursun" diyorum ona ve karanlığa sırtını dönüp ışığa koşanlara..

"mazisinde görkemli bir yaşanmışlığa tanık etmiş" ve bununla gurur duyan biri olarak şunlar gayri ihtiyari dökülmekte dilimden;
sıcak bir dokunuştur tüm derdimizi alan
ya da çelik bir bakıştır insanın yüreğini dertten derde salan,
o yüzdendir ki sevgili dost o yüzdendir ki en insan yanlarımıza dokunur
bu şiir ...
kardelen


CAN YÜCEL!
sen gittikten sonra yalnız kalacağım
evet sevgili,
kim özlerdi avuç içlerinin kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa
tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!

03:15 10 Haziran 2007

1 Temmuz 2008 Salı

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR

10 Haziran 2007
Büyük yaşamak azminde oluşum mudur, bu denli tutkulu sevmeme bu denli utkulu yapmama neden olan pek çok şeyi?Bu yüzden mi ola başına geçtiğim her işi kabus edercesine kendimi verişim?Bazen de büyük yaşamak ve yapmak kaygısıyla kendimi hiç bir şeye veremeyişim... Büyük yaşamak azmimidir bu denli zor kılan yaşamı ve bu denli güzel kılan...Ömrüm bu hayata sunulmuş bir armağan mı gerçekten?Ya da ben bu hayat için armağan mıyım?Armağan almayı ve bir o kadar da vermeyi seven ben, birinin yaşamının armağını mıyım?Biri yaşamımın armağanı mı? İnatla, dirençle kendime rağmen, kendim için"ırmaklara, göğe,bütün evrene karışırcasına"yaşamaya devam!
Kardelen

Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Birşey Var

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

Ataol Behramoğlu

Yaşadıklarımdan öğrendiklerimi bundan sonra hep burada sizinle paylaşacağım.Paylaşmaya değer yaşanmışlıklarla dolu bir ömrüm olsun.Siz de yaşadıklarınızdan öğrendiklerinizi paylaşın ki çoğalalım.

Kardelen

Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Birşey Var